Tüm Amerikan- Kürt- Türk- Avrupa basını 6-8 gündür Erdoğan’ın Beyaz Saray ziyaretini alışılagelenin dışında çok tartışıp duruyor. Bu ziyaret sınırlı bir zaman dilimi için de olsa -Uzak Doğu’yu izleyemedim- dünyanın gündemini değiştirdi.

Neden? Ne olmuştu ki? Altı üstü 2. ligden bir ülkenin başkanını ABD Başkanı lütfedip Beyaz Saray’da ağırlamış -ki bu her hafta bazen birkaç yabancı devlet adamının ağırlandığı bir mekân değil mi? Öyleyse bu ziyaret neden Avrupada deprem tesiri yarattı?

Çünkü bu ziyaret alışılagelmiş diğer devlet ziyaretlerinden her yönüyle farklıydı! Görüşmeye senatörlerin davetinden ta görüşme sırasında gösterilen videosuna kadar.

Peki, neden ABD gibi dünya lideri bir ülkenin başkanı şahsına has olmayan boyun eğme sınırına değen “kibarlığı” daha birkaç önce hafta hakaret dolu mektup yazdığı bir İslam ülkesinin başkanına ve İslami kıyafetleriyle eşine eşlik eden hanımına göstersin!

Aynı mekanda daha geçen yıl pastör Andrew Brunson Hristiyan âleminin en büyük devletinin başında olan Trump’ın önünde Hristiyan geleneklerine sadakatle diz çöküp beraber Hz. İsa’ya dua etmemişler miydi?

Evet!

   Peki ne oldu da o aynı mekânda İslam dünyasının liderliğine oynayan, “her fırsatta Amerika’dan,  Avrupa’ya İsrail’e kadar ünlü “Ey” iyle başlayıp kâh tehdit kâh hakaret eden bu kişi “eller üstünde ” tutuldu, önünde boyun eğildi, bir dediği iki edilmedi, özgür dünyanın gazetecilerinden bile zatıalisini rahatsız edecek sorular sormamaları istenildi?

   Çok kısa hatlarıyla oyunu perde arkasını aralayarak beraber strateji uzmanlarından, poliytolog  (siyaset bilimcilerine ), kamu diplomatlarından askeri uzmanlara kadar görmek isteyenlerin merakıyla bizde baktığımızda şunu görebiliriz, algı organlarımızın izin verdiği kadarıyla;

 1)  Bu ziyaretin içeriği ziyaretçiye verilen değerin misafirle uzaktan yakından alakası yok! “Ben Erdoğan’ın hayranıyım” diyen Trump hayranı olduğunu dillendirdiği kişinin ilkel ruhuna hitap edip onu saldırganlığa teşvik etti, cesaret verdi! 

 2)  Bu ziyaret sadece Amerika ile Avrupa arasında var olan savaştaki kullanılan silahlardan biridir . 

 3) Bu ziyaret sahadaki Kürt güçlere de verilmiş bir sinyaldir, eğer anlarlarsa tabii!

 Çok ama çok kısa özetiyle olay şudur:

Transatlantik medeniyeti çöküyor! Trump’ı iktidara getiren güçler bu çöküşü vaktinde kavrayan ama Trump gibi bir kişiyi Beyaz Saray’a taşıyabilmek için gerekli güce ulaşmaları vakit aldı. Avrupa da bunun farkında ama Avrupa’da bu çöküşü durdurmak için ne bir istek ne bir gayret ne de bir konsept var ve olmayacak da! 

   Kaç yıldır transatlantik medeniyetinin geleceği üzerine çaba harcadığımız arkadaşlarla 4 yıl önce yakın gelecekte Amerika ile Avrupa arasında Titanik Sendromu’nun yaşanacağını eğer bu iki güç beraber düştükleri çıkmazın ya da girdabın farkına varıp beraber hareket etmezlerse “kim kendisini kurtarırsa” güdüsüyle hareket edeceğini ve anlaşılır olması içinde Titanik gemisi batarken yolculardan her birisinin kendisini kurtarmak için en yakınını bile boğulmaya sürüklediğini – ki filmlerden hatırlayacakları ümidiyle – hatırlatarak Amerika ile Avrupa’nın durumunu da Titanik Sendromu diye adlandırmıştık değerli dostum Radim Valencik ile.

   Amerika daha geçen aya kadar hem Amerika’nın hem de Avrupa’nın beraber bu girdaptan kurtulmaları ve transatlantik medeniyetinin beraber yeniden hayat kazanması için çok çabaladı ama Avrupa’nın kurtarılacak yanının artık olmadığını Trump’ın arkasındaki güçler de nihayet anlayıp- kabullenince hiç değilse biz kurtulalıma döndüler ve Avrupa’yı kendi kaderine bıraktılar.

  Tam da bu kadere terk etme sürecinde kapılarını Türkiye çaldı, evet dünya İslam liderliğine oynayan devlet yani tarihte 2 kez Viyana kapılarına kadar dayanmış bir devletin varisleri.

Amerika son 2 yılda Türkiye’yi durdurabilmek için ne yapmadı ki? Suudileri-Emir atlarını Türkiye’den uzaklaştırtmadı? Bir gece aniden Yunanistan’ı erken seçimlere götürecek solcu yeteneksiz Çipras yerine Amerikan eğitimi almışı seçtirtip işbaşına mı getirtmedi, arayıp da bulup Bulgaristan’a Büyükelçi olarak bir Kürt Kadını mı göndermedi?  Pompeo tüm yoğunluğuna rağmen Türk-İslam’ın Avrupa’yı işgalinin Balkanlar üzerinden olacağının sinyalini vererek New York’un bir ilçesi kadar geliri olmayan Karadağ’da bir gününü mü geçirmedi, Makedonya’ya geçip bir günde onlarla ikili güvenlik sözleşmesi imzalayıp Yunanistan ile de güvenlik sözleşmesini mi yenilemedi? Amerika daha ne yapsın? Buna karşılık Turko-İslam’ın Balkanlardan arşa yükselen ayak seslerine kulaklarını sağır eden Fransa; Makedonya ve Arnavutluk’un AB’ye alınmasını durdururken, Almanya başka işi yokmuş gibi Macaristanın mültecilere karşı çıkan başbakanına seferberlik ilan edip onu da Erdoğan’ın kucağına atmadı mı? Sırpların AB’ye alınmasını kasıtlı geciktirerek Türkiye’ye peşkeş  çekmedi mi? Rusların SS400’leri de Sırbistan’a satmalarına m sebep olmadı mı? 

Turko-İslam sermayesinin Balkanları nasıl fethettiğinin çapı bu yazıyı çok aşar ama gerçek şu ki Amerika’nın tüm gayretlerine rağmen Avrupa, kör-sağırı oynadı “aman bize ek bir maliyet çıkmasın, aman bizim ticari ilişkilerimiz Türkiye ile tehlikeye atılmasın”ın paniğini yaşadı. Alman Savunma Bakanı Türkiye’ye karşı önlemler alınması gerekliliğini dile getirdiği aynı saatlerde yine aynı hükümetin diğer bir Bakanı – Dışişleri- apar topar Ankara’ya koşup Çavuşoğlu’nun önünde secdeye oturdu azarlarını dinledi, yediği şamara teşekkür edip Berlin’e döndü. Birkaç gazetecinin “Alman Ulusal Onur’u” rencide edildi demesinden başka değişen bir şey olmadı. Avrupa Parlamentosu Türkiye’ye karşı içi boşaltılmış bir beyanla, Avrupa Birliği ise “Ulusal Hakları” ihlal edilen bir üyesi olan Kıbrıs’ı koruyacağına dair hiçbir değeri olmayan bir boş karar vererek yetindi ve aynı saatlerde 3 yıldır Amerika’nın NATO’yu güçlendirmek için üyelerin aidatlarını ödemeleri için baskı yaptığı Avrupa’nın borazanlığına soyunmuş Macron külhanbeyi edasıyla dedesi general de Gaule den esinlenerek : ” NATO zihinsel felçtedir!” yanıtını Amerika’ya iletti.

   Amerika’nın Transatlantik medeniyetiyle birlikte aynı sandalda batmaya niyeti yok, ne mutlu ki Amerika’da bu medeniyetin hâlâ geleceği için kaygılanan güçler var (ki Pompeo onların sözcüsü) ve Avrupa ile birlikte batmaktansa hiç değilse kendilerini kurtarmaya kararlılar ve “madem siz bu tehlikeyi görmek istemiyorsunuz buyurun Türkiye ile izdivaca girin” dercesine geri çekildi. Geri çekilirken Türkiye’nin Avrupa ile yaptığı ticaretin bir kısmını bedel olarak Türkiye’den alacak ve artık Türkiye mültecilerle mi, elindeki teröristlerle mi Avrupa’yı istila edecek, dengesini bozacak bu artık Amerika’nın işi değil! Avrupa rahat kazansın kâr etsin diye Amerika’nın kendi ulusal çıkarlarını tehlikeye atmasının bir sonu olmalıydı o son geldi! Amerika da Erdoğan’ı Beyaz Saray’da el üstünde ağırlayarak “Yolun-bahtın açık olsun onlara ne yapıyorsan yap!” dedi .

   Eğer bu şoktan sonra Avrupa aklını başına toplarsa – ki kimsenin ümidi yok – belki Amerika yeniden Avrupa’ya Türk-İslam istilasına karşı elini uzatır! Ama sadece belki!

Bu ziyaretin Ortadoğu’daki diğer yerel oyunculara verdiği sinyal bir dahaki yazıda dilendirilecek.