Sözüm ona Türk akademisyenlerin dikkatine !
Mustafa Kemal üzerine yazdığım son iki yazı nedeniyle saldırıya uğradım. Facebook, İnstagram, Twiter ve e-mailde saldırılara ,eş müzisyenlik yapan, bir de sözüm ona Türk akademisyenleri; olayı bilmediğimi, Mustafa Kemal’in Karlsbad ziyareti sürecini tanımam için “Atatürk’ün günlüklerini” ve Nurer Uğurlu’nun başkanlığı altında yazılmış “Mustafa Kemal Atatürk’ün Karlsbad Hatıraları”nı okumamı ısrarla tavsiye ederken, bir kısmı da doğrudan bu ve buna benzer kitapların linklerini gönderdiler. Sanki tüm bunları tanımıyor ,bilmiyor, okumamışım…
Bu ve benzeri “kaynaklarla” okuyucu ve araştırmalar karşılaşacaklarından konuyu aydınlığa kavuşturmak görevini hissettim.
“MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ÜN KARLSBAD HATIRALARI“ isimli sözüm ona araştırma kitabına olayların objektif bir şekilde anlaşılması,algılanması için değinmek zorundayım. Çünkü bu “araştırma kitabı”na değinmek tüm sözüm ona Türk Tarih Araştırma Kitapları gibi sipariş üstüne ve düşünme sistemi gelişmemiş kitleler için üretilmiş kitapların tümüne de değinmektir. Bu söz konusu kitap diğer yüzlerce Türk Tarih Kitap-Araştırmaları için yüz kızartıcı bir örnektir. Bu örneği almamın nedeni bu kitabın Nurer UĞURLU başkanlığında bir kurul tarafından hazırlanmış olmasıdır. Yani Türkiye Cumhuriyeti’nin en elit tarihçilerince! Nurer Uğurlu’nun “Örgün” isimli yayınevi ise okulların tarih kitaplarından Şeyh Sait’ten, Dersim katliamı oradan Basil Nikiti’nin “Kürtler” isimli yapıtını yayınlayan mekân!
Yani Türkiye’de yaşayan Kürtler Basil Nikitin’in değerli eseri KÜRTLER’i bu şahsın sahibi olduğu yayınevinin yaptığı tercümeyle tanımışlar! Nasıl tercüme edildiğini artık siz tahmin edin!
Bu bir düzine “profesörün”, “bilim adamının” üstatları Nurer Uğurlu başkanlığında Mustafa Kemal’in bu seyahati üzerine bu kadar durup inceden elemelerinin nedeni ne olabilir ki?
Bu “bilim adamlarının” bu seyahat üzerine benim arşivim Prag yakınlarındaki evimle birlikte yakıldıktan sonra yayınladıkları “bilimsel çalışma “Türkiye’deki “bilim adamlarının ” seviyesini yaptıkları “çalışmanın ” nasıl devletin resmi doktrinine hizmet ettikleri konusunda ibret verici bir örnektir.
Bilim, bilimsel etiği değil insanı insan yapan genel etiği yok saymak, etiğin ne olduğunu bilmeyen barbar göçebe kabilelere has bir sendromdur.
Bu “bilimsel çalışmanın” her cümlesi üzerine bir broşür yazılır!
Sadece 2 misalle Türkiye’nin en önde gelen tarih elitinin kelimelerle, gerçeklerle, okuyucu psikolojisiyle nasıl oynadıklarını görmek kafidir; bu bilim kurulu kitapta “Almanya’dan dönüşünde hastalandığından, tedavi için Viyana’da Karlsbad’a gitmiştir.” diye yazıyor. Mustafa Kemal’in Almanya’dan dönüşü 4 Ocak, Karlsbad’a gidişi ise temmuz ayı, yani Birinci Dünya Savaşı’nın en kanlı döneminde Osmanlı ordularının paşası 7 ay Karlsbad’a gitmeyi mi bekledi İstanbul’da! Veya Osmanlı’nın herhangi bir kentinde? Savaş cephelerinde kanlı yaralarıyla savaşan subaylar, askerler hatta paşalar asker, insan değil miydi?!
Mustafa Kemalin Karlsbad’a tedavi için gittiğini iddia eden bu “bilim adamları“ hemen akabindeki cümlede “Burada geçen bir ay zarfında (Temmuz 1918) Mustafa Kemal memleketinin durumunu daha sükunetle düşünmeye ve çareler aramaya, aynı zamanda pek çok kitap okumaya fırsat bulmuştur.” Ha yani paşamız savaşın en kanlı döneminde kitap okumak için sınırlarından binlerce kilometre uzaklıktaki bir kente gidiyor, hem de uçağın olmadığı, Balkanlar’da savaşın bitiş psikozu içinde yüzlerce yıl Osmanlı’nın zulmünden kurtulmanın ekstazını yaşayarak gözleri dönmüş, nerede bir Türk bulurlarsa yerinde infaz edilen birkaç devletten geçerek, ta Karlsbad’a kitap okumaya ve düşünmeye geliyor! Mustafa Kemal’in günlüğüdür diye 80 yıldan sonra “pat” diye ortaya çıkan günlük zaten başlı başına bir grotesk-alay konusu turkuaz bir döküman taklididir. Tekraren okuduğumda bunu aptallar mı yazdı demekten kendimi alamadım ama hayır aptallar yazmadı, aptallar için yazıldı. Her cümle sıradan şark kurnazlığı içeren bir grotesk. Bir yerinde Mustafa Kemal: “Çamur banyosu yorucu olduğu için gitmedim, uyudum. ” diyor. Çamur banyosuna gittiğine göre, öyle cepheden uzak duracağı bir hastalığı yoktur demektir. 37 yaşındaki genç bir asker-paşa için çamur banyosunun yorucu olduğunu balneoloji uzmanlarına duyuralım ki araştırmalarında kayda alsınlar çünkü bu balneoloji ilmi tarihinde (Ingilizcesi balneology)eşine rastlanılmamış bu vakayı! Mustafa Kemal’in hatıraları diye sunulan materyalin ise her cümlesi üzerine onlarca sayfalık cansıkıcı bir trajikomedi yazı yazılır!
Ve hemen akabinde bu sözde bilim adamları satırı şu cümleyle tamamlıyorlar. “Siyasi ve sosyal fikirlerinin oluştuğunu bu hatıra defterlerinde kaydeder.” Burada duralım! Yani 37 yaşına gelmiş bir paşanın siyasi ve sosyal fikirleri Karlsbad’ta geçirdiği bir ayda oluşuyor! Bu sözüm ona Türkiye’nin en önde gelen tarih araştırmacılarının devlete büyük faturalarla uzun süre Büyük “Alim” Nurer Uğurlu’nun başkanlığında-denetiminde çalışıp akabinde yayınladıkları bilimsel çalışmadaki bu cümlenin ikinci yarısı doğru! Bu cümlenin ikinci yarısı üzerinde döndü zaten her şey! Yani siyasi fikirlerinin oluşması etrafında! Sosyal fikirler işin folklorik yanı, sosyal fikirler kişilik yapısında öyle bir ayda oluşacak bir kurum değildir çünkü. Ama siyasi fikirlerinin bir ay gibi kısa zaman diliminde hem de Karlsbad gibi ülkesinden binlerce kilometre uzakta oluşmadığı ama ona dikte edildiği doğru! Tarih bir sosyal bilim olarak tüm diğer bilim dallarından daha sık ve çoğu zaman sipariş üzerine ve rutin bir şekilde hükümdarların siparişi üzerine düzenlenerek aktarılmış lanet bir sosyal “bilim” dalıdır.
***
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ÜN KARLSBAD HATIRALARI tarihi eserin-belgenin KARLSBAD ismi üzerinde duralım! Karlsbad öyle yolgeçen hanı ya da Amedlilerin deyişiyle Hançepek Hanı mıdır?
Karlsbad neresiydi 1918’in temmuz ayında? Avusturya Macaristan imparatorluğunun Bohemya bölgesinin en güneybatısındaki 14. yüzyılda İmparator Çarls tarafından inşa edilmiş ünlü bir kaplıca kenti! Bu kentin asıl sahibi kim: Çekler! Bu kentte Çeklerden başka kim yüzyıllardır yaşıyor: Yahudiler ve Bohemya Almanları yani Südet Almanları yani Südentendeutsche! Ki Südet Almanlarının Almanya Almanlarıyla ortak lisandan başka ortak hiçbir noktası yoktu! O da başlı başına bir konu!
Çekya ve Slovakya’da 1918’de durum neydi? Çekler ve Slovaklar Paris’te Çekoslovakya’yı kurmuş, devlet konseyini oluşturmuş, hükümet kurmuş ve bu hükümet Fransa tarafından resmen, onu izleyen aylardada onlarca devlet tarafından tanınmıştı! Bunun dışında T.G. Masaryk, Viyana Üniversitesi’nin yani imparatorluğun başkentinin en ünlü felsefe profesörüdür ve Çektir. Ve T.G. Masaryk aynı zamanda ünlü bir filozof ve Panslavist akımın önderlerindendir. Ve o T.G. Masaryk Slav halklarının birleşmesi ve ortak bir devlet kurması için ta ünlü rus yazar L Tolstoy’un Rusya’daki evine kadar gitmiş, uzun uzun tartışılmış ama maalesef Tolstoy’u bir dönem yazarlıktan uzak durup siyasetin içine girmeye ve Panslavizm akımının önderliğinde yer almaya ikna edememiştir. Ama 1. Dünya Savaşı başlar başlamaz Amerikalı olan eşini hasta olduğundan hastahaneye yatırmış, kendisi de akademik- felsefik çalışmaları elinin tersiyle bir tarafa itip Rusya’ya gitmiş ve orada Çekoslovakya ordusunu kurmuş ve Almanlarla Avusturyalılara karşı savaşmaya başlamış ve aynı zamda Paris’te Çekoslovakya hükûmetinin kurulması için teşkilatına talimat vermiştir.
Almanya’nın cebine koyduğu pasaport ve akabinde gönderdiği altınlarla 1917’de Lenin, Almanların da ümit etmediği – onlar onu kargaşa yaratmak için göndermişti- devrimi yapıp Almanlarla sulh anlaşmasını imzalarken Rusya’da iki ordu vardı. Kızıl Ordu ve Beyaz Ordu ve ikisinin arasındaki savaşı ancak vahşet kelimesi anlatabilir.
Masaryk Alman ve Avusturya’nın isteği üzerine Kızıl Ordu’nun hedefi olur! Yani Komünist Enternasyonalin savunduğu Ulusların Kendi Kaderini Tayin hakkı ne Lenin’in ne de Troçki’nin umurundadır. Lenin Almanya, Avusturya’dan aldığı altın karşılığında ülkelerinden kaçarak gelmiş olan Ruslar gibi Slav olan Çek ve Slovak uluslarını Avusturya imparatorluğunun 400 yıldan uzun süren baskısından kurtarıp özgürleştirmek isteyen gönüllü savaşçıların üstüne halkın çocuklarından oluşan Kızıl Ordu’yu salar. Troçki’nin Çekoslovakya Kurtuluş Ordusu’na yaptığı her saldırı onun için felaketle sonuçlanır! Dünyanın ilk teknik üniversitesi Prag’ta kurulmuştur. Çekler tekniğin her dalına hâkimler. O yabancı ülkede kendi zırhlı trenini, kendi uçaklarını , kendi makinalı tüfeklerini, toplarını üreterek binlerce kilometrelik Trans Sibirya demiryolunu aşıp ve onlarca Rus kenti ellerine geçirirler, bunlar arasında Japonya’ya bakan stratejik liman kenti Vladivostok da vardır! Denizi olmayan , denizciliğin ne olduğunu bilmeyen Çekoslovakyalıların Avusturya-Almanya imparatorluklarına karşı ülke dışında savaşan orduları savaş gemileri bile inşa etmiş, denizde de savaşanlardı.
Mustafa Kemal Karlsbad’a geldiğinde Avrupa’nın birkaç ülkesinde savaşan Çekoslovakya ordusunda 140.000 kişi vardı ve Rusya’nın dışında Fransa’da, İtalya’da düzenli ordu oluşturmuş ve ülkelerinin özgürlüğü için Avusturya-Alman imparatorluklarına karşı savaşanlardı. Ve Çekoslovakyalılar yurtlarından binlerce kilometre uzaklarda cephelerde savaşan evlatları ,çocukları, kardeşleri, oğulları, kocaları için silahtan-paraya-altına kadar sınırları yok sayarak gönderenlerdiler. Yüzyıllardan sonra özgürlüklerine kavuşmalarına sadece üç ay kala Karlsbad’ta bir Osmanlı yani düşmanlarının işbirlikçisi bir paşa gelecek, gittiği bir iki yerde (sözüm ona onu muayene eden doktor da dahil) onu albay sananlara kızarak “Ben paşayım!” diyecek, bazen Osmanlı’dan gelen diğer paşalar ve eşleriyle akşam yemeklerine, danslara gidecek! (Bakınız Mustafa Kemal’in günlüğüne) Nerde yaşanıyor tüm bunlar? Daha özgürlüğü resmiyet kazanmamış Karlsbad’ta, yani bir Çek-Yahudi kentinde ve Çekler, Yahudiler Paşaya hizmet edecek? Çekoslovakya’nın bağımsızlığının 28 Ekim 1918’de resmen ilan edildiğini de unutmayalım! Yani Mustafa Kemal’in Karlsbad’ı terk edişinden 2 ay 28 gün sonra! Sınırlar, sınır muhafaza güçleri, gümrükçüler, gümrük yasaları, anayasa, medeni kanunun dan ceza kanununa , polis ve polis teşkilatı, bakanlıklar, okullardaki eğitim sistemi, okularda eğitim dilinin almancadan çekçeye dönüşümü, resmî dilin değişmesi ve çek lisanının buna hazırlanması ve daha neler , yani sıfırdan bir devlet her şeyiyle bir gecede mi oldu? Hayır her şey daha 1918 başlarında Fransa tarafından tanınmış Paris’teki hükümetin ve Amerika’daki Başkan Masaryk ve onların Çekoslovakya’daki güçlü zemin-örgütlerince hazırlanıyordu. Mustafa Kemal Karlsbad’tayken Çekler, Slovaklar, Çekoslovakya Almanları ve hele hele Yahudiler kuruluşu ilan edilecek devletin gece demeden-gündüz demeden tarihlere geçen kuruluş çalışmaları içindeydiler. Ki 28 Ekim 1918’de nihayet yüzlerce yıl süren Avusturya imparatorluğu hâkimiyetinden kurtulduğunu ilan edebilsin! Ki Çekoslovakyalıların inanılmaz coşkusuyla 28 Ekim 1918 de nihayet resmen ilan da edildi!
37 yaşındaki Atatürk temmuzda Karlsbad’a varıp çamur banyosunun verdiği yorgunluğu dilendirirken, 68 yaşındaki avrupanın ünlü felsefe profesörü T. G. Masaryk Moskova’dan Vladivostok’a tüm rusya ve Sibirya’yı savaşarak aşarak çoktan Amerikaya varmıştı bile. Lenin- Troçki ikilisi Moskova üzerinden Sant Petersburg’a, oradan da Stockholm’a ,Stokholm’dan da New York’a gitmek isteyen Masaryk’e gidiş izni vermediler. O da kaçak Moskova’dan ayrıldı, ordularına ulaştı, beraber 8.990 km uzunluğundaki hayalleri aşan demir yolu yolculuğuna çıktılar, yolda sürekli kâh kızıl ordunun kâh Sibirya’nın yabani çetelerin saldırılarına uğradılar, kâh bombalanmış tünelleri, ya da köprüleri onararak Vladivostok’a vardılar. Bu stratejik liman kentini tümden ele geçirdiler, oradan da Tokyo’ya. Daha Tokyo’dayken Amerikan Cumhurbaşkanı Wilson’a Çekoslovakya planını sunmuş ,kabul ettirtmiş ve akabinde gemiyle Amerika’ya gitmişti. Yani Amerika’ya hele hele Doğu Amerika’ya dünyanın tersinden varmıştı, toplam 20.700 kilometre kat ederek. Aylar süren ,tüm yolculuğu boyunca dünyanın onu izlediği inanılmaz maceradan sonra vardığı Chicago sokaklarında yüzbinlerin ona attığı güller sokakları geçemez hale getirmiş ve yine gittiği New York’ta onu, yani yabancı bir Çek filozofunu 250.000 insan karşılamak için sokaklara dökülmüştü. Amerikan Cumhurbaşkanı Wilson’la savaştan sonra oluşacak yeni devletlerin son rötuşunu yapmış ve attığı her adım radyolarla – telsizlerle İngiltere’den, Fransa’dan, İtalya’dan, Rusya’dan Çekoslovakya halklarına cephelerde savaşan Çekoslovakya ordularına ulaştırılmıştı. Barak Obama bile 95 yıl sonra her fırsatta halka hitap ederken Masaryk’in kahramanlığıyla nasıl milyonlarca Amerikalının gönlünü fethettiğini, yüzbinlerce Amerikalıyı sokaklara taşıdığını anlatandı! Avusturya İmparatorluğunun memurlarının, askerlerinin, uzmanlarının ve hatta üniversitelerde öğretim görevlisi olanlarından bankalarda çalışanlara kadar Çekoslovakya’yı çoktan terk edip kaçtığı, her yerde Çekoslovakya’nın resmen ilan edileceği günün hazırlığı, paniği, gece-gündüz çalışıldığı bir dönemde Osmanlı paşası bir çek kaplıca kentinde güya onu Albay sanan sözüm ona “doktoruna”, “Bayım ben Paşa’yım Paşa!” diyormuş, kendi öz “günlüğüne” göre… “Düşman topraklarında” Osmanlı askeri olduğunu saklama gereği görmediği gibi paşalığıyla öğünenmiş! Amed’in Hançepeği semtinde eskiden beredayi (başıboş sokak çocukları) vardı. Onlara böyle bir fantazmagorik hikâye anlatılmış olunsaydı, onlar bile; “Hadeeee loo yeme biziiiii” derlerdi!
Leave A Comment