Ülkelerin dış siyaseti kolay kolay değişen bir doktrin değildir. Günümüzün Almanya’sının Ortadoğu siyaseti Bismarck döneminde şekillendi ve günümüze kadar da bu siyaset işlemde.
Bu gelenek tabii ki Amerika için de geçerli.

On yıllardan sonra Amerika Ortadoğu siyasetinde bazı düzenlemelere gitmek istedi. O da günümüzün Başkanı D.Trump’la ama Trump’ın bile kısmi değişikliler yapması sayısız faktöre bağlıydı. Bunlardan bir tanesi Trump başkanlığının ilk 2 yılını böyle bir siyaseti hayata geçirebilecek ekibi kurabilmekle geçirdi. Çünkü seçilmeden önce seçilebilmesi için verdiği sözler-bağlantılar vardı.

 

 

Bunlardan bir tanesi Dışişleri Bakanlığının Texas’lılara daha doğrusu petrol sektörünün temsilcisine verilmesiydi. Ki o da Tilerson’du. Ama Tilerson’un Trump’ın Ortadoğu’da hayata geçirmek istediği bazı değişikliklere eşlik etmesi zaten beklenilemezdi. Ki bunun nedenleri böyle bir yazının kapsamını çok aşan, 80 yıl gerilere giden bir öyküde gizli. Bu kapsamda hatırlayalım ki on yıllardır Kudüs’ün İsrail’in başkenti olarak tanınması karara bağlanılmış ama hiçbir Amerikan Başkanı bu kararı çekmeceden çıkarıp hayata geçirme cesaretini gösterememişti. Ta ki Trump ve damadı Beyaz Saray’da artık kendilerini biraz emin hissedinceye kadar. Trump nihayet dünyada büyük bir tepki almak pahasına Amerikan Büyükelçiliğinin Tel Aviv’den Kudüs’e taşınmasına karar verdi, ama kendi öz Dışişleri Bakanı Tilerson bu kararı durduramayınca, hiç değilse (2020) Başkanlık seçimlerinden sonrasına erteleyip bir bakıma “seçimlerin kaderine “ bırakmak istedi ve “taşınma işi 2 yıl sürebilir” dedi, demesiyle de istifaya zorlanması bir oldu ve akabindeki haftalarda büyükelçilik görkemli bir törenle Kudüs’e taşındı. Demek teknik açıdan Tilerson’un beyan ettiği gibi öyle zor bir iş değilmiş!

 

 

Tilerson’un yerine CIA’nin koyu Evanjelik Başkanı Pompeo getirildi ve CIA’yi terk ederken CIA Başkanlığına kendine en yakın çalışanı bir kadını da kendisi atayarak Amerikan tarihine bir ilki de kayıt etti.

 

 

Peki Pompeo dışişlerini ve dolaylı CIA’yi idare ederek masadaki Ortadoğu planını hayata geçirecek güçte miydi? Hayır! Savunma Bakanlığına ihtiyaç vardı. Mattis sözüm ona “Rojava” yüzünden istifa etti hemen ona vekaleten Patrick getirildi ama zaten ismi şahsiyetinin aynasıydı ve Patricklerin böyle karmaşık bir projeyi hayata geçiren ekipte tekleyeceği belliydi ve öyle de oldu ve nihayetinde Pompeo’ya eşlik edebilecek kişiyi yine Pompeo’nun kendisi buldu ve bu kişi Mark’tan başkası değildi yani Hazreti İsa’nın 12 Havarisinden en dirençlisinin ismini taşıyan Mark! Peki kimdir bu Mark Esper? Nerden gelmeydi? Pompeo’nun liseden ve harp akademisinden sınıf arkadaşı ve onun gibi koyu Evanjeik mezhebi üyesi. Böylelikle Mike Pence’yle birlikte Amerikan yönetiminin en kilit noktaları Evanjelik mezhebinin eline geçmiş oldu. Evanjelik mezhebi Adventis mezhebine yakın bir mezhep ve ikisi de tüm Hristiyan mezhepleri arasında Yahudiliğe en yakın iki mezheptirler. İkisini de çok iyi tanıdığımı ve geçmişte Kürtler için  birkaç projeyi hayata geçirdiğimiz de bir gerçek.

Mark Esper’le birlikte artık tüm oyun ekibi tamamlanmıştı, yani İran, yani Irak, Türkiye, Suudi Arabistan ve yani yüzyılın barış projesi. Ne kötü bir tesadüftür ki nihayet tam ekip tamamlanmış proje hayata geçirileceği dönem İsrail’deki seçimlere rast geldi, bunu “kazasız belasız” atlatabilmek için Amerika ne yapmadı ki? Büyükelçiliğinin Kudüs’e taşınmasını mı hızlandırmadı, Golan Tepelerinin İsrail toprağı olduğunu mu beyan- kabul etmedi, yüzyılın projesini hızlandırmak için Trump’ın damadı Arap ülkelerini dolaşmaya mı başlamadı.

Amerika tüm gücünü seferber etmişti, seçimler oldu İsrail tarihinde en uzun süre Başbakanlık yapan Netanyahu tüm skandallarına, eşinin ve kendisinin rüşvetten vs. yargı tarafından cezalandırılmak istenmesine rağmen Amerika’nın bu reel politikada eşine rastlanılmayan özverileri sayesinde seçimlerde en fazla oyu alan oldu! Ve Amerika derin bir nefes alıp artık ve nihayet projeyi hayata geçireceği günleri Netanyahu’nun kabinesini kuracağı günlere endeksledi. Peki sonra? Netanyahu on yılların tecrübeli politikacısı tarihi şansı okuyamadı, kullanamadı, hemen kabinesini kurup değişimin başlamasının yolunu açacağına kişisel kaprislerinin kurbanı etti ve Lieberman’la koalisyon kurmayarak seçimlerin tekrarına sebep oldu! Halbuki hazırlanan oyun partisinde İsrail oyununun Jokeyi idi!

 

 

Netanyahu’nun bu tarihi hatası hesapta yoktu! İsrail’de hiçbir siyasi parti tek başına iktidar olamaz, Netanyahu bunu biliyor ve yenilenecek seçimlerden sonra da ( yeniden o kadar oy alır mı hiç de kesin değil) yine başkanı olduğu Likud’tan daha sağcı bir — birkaç partiyle koalisyon kurmak zorunda! Başka çaresi yok ve İsrail tarihinde ilk kez yakalanan bu şansı kendi kaprislerine kurban ederek masadan çekildi. Amerika bununla yaşadığı şoktan hemen uzaklaşip dünyadaki diğer sorunlara odaklandı; Uzak Doğu, Baltık Denizi’nden Rusların döşediği 2. gaz boru hattına vs. vs…

Netanyahu da bu tarihi fırsatı ülkesi yararına değerlendireceğine  zavallı bir dilenci gibi Ukrayna’ya eşiyle gidip İsrail’deki Ukrayna kökenli seçmenleri kazanmak sevdasına girdi. Ki o da eşinin havaalanında sunulan kutsal ekmek ve tuzu yiyeceğine yere atmasının televizyon kameralarına yakalanmasıyla rezaletle  sonuçlandı.

Geçtiğimiz günlerde bu kez de Batı Şeria’ya gidip tüm basını etrafında toplayıp seçimlerden sonra Batı Şeria’yı da İsrail topraklarına katacağını ve Amerika’nın bu planı desteklediğini beyan etti, etmez olaydı, birkaç saat geçmeden Amerika şimdilik böyle bir niyetlerinin olmadığını, görüşlerini ancak İsrail’deki seçimlerden sonra açıklayacaklarını söyleyerek Netanyahu’ya hak ettiği şamarı attılar! 

Ortadoğu’daki Amerikan sessizliğinin nedeni kurulan oyunda birdenbire Jokey’i yani İsrail’i kaybetmeleridir.

Ya seçimlerden sonra? Yeniden Jokey döndükten sonra oyuna devam edilecek mi? O da çok meçhul ve sayısız gizemli faktöre bağlı. Ki bunlardan bir tanesi de gelecek sene yapılacak Amerikan seçimleridir. Kurulan oyun için en ideal zaman geride bıraktığımız yazdı! Çünkü sonbaharla birlikte artık devreye seçim strateji uzmanları girecek ve dış siyasette onların seçim tavsiyeleriyle yönlenecek! Seçim strateji uzmanları sonucu seçmeni nasıl etkileyeceği belli olmayan bir İran saldırısına Türkiye’ye karşı ambargoyu ve benzeri çıkışları ülkesinin menfaati olarak algılar mı belli değil, büyük bir ihtimalle seçim strateji uzmanları riske girmemeyi, yoğunluğu iç sorunların çözümüne verilmesini tavsiye edecekler ve planın hayata geçirilmesi 2021’e sarkma ihtimali yüksek. Ki o zaman ne olacak, onu da bu hızlı dönen dünyada şimdiden kestirmek imkânsız!

Netanyahu’nun ismini İsrail tarihine altın harflerle yazma şansı  önüne altın tepsi üzerinde gelmişti,ama o bu tarihi şansı kaprisine kurban eden politikacı olarak geçeceği artık kesin gibi, bir mucize şayet bu “kaderi” değiştiremezse!