Simon Peres artık aramızda değil, ancak yıllardır hâlâ benim hayatımda var ve onun fiziksel olarak ayrılmasıyla varlığımdaki yerinde herhangi bir değişiklik hissetmiyorum, belki de ondan ötürü de o acıyı hissetmiyorum.
1991 yılıydı.
CSSD*’ye Masaryk** örneğini izleyerek sosyal-demokratik kooperatifler kurma konusunda yardım etmiştim. Her şeyi finanse etmiş ve ayrıca hediye olarak önemli miktarda para yatırmış ve diğer taraftan iktidardaki tutucu partinin başkanı başbakan Václav Kalus’un sık sık konuşmacı olarak katıldığı Prag Kültür Sarayı’nda “Ekonominin Dönüşümü” üzerine düzenli olarak uluslararası uzmanların katılımcı olarak katıldığı seminerler düzenliyordum.
1991 yılında CSSD Başkanı Profesör Horák, Sosyalist Enternasyonal’e üye olabilmek için benden onlara yardım etmemi rica etti . 1980’ler de Bonn’daki çalışmamı ve Willy Brandt, Simon Peres , Bruno Kraysky ve diğer sosyalist enternasyonal üyesi partilerin yöneticileri ile olan ilişkilerimi biliyordu ve Sosyalist Enternasyonal’in övgülerinin farkındaydı… O zamanlar CSFR’de*** 3 sosyal demokrat parti vardı, hatta bir tanesi CSFR’de geçmişi olmadığını bildiğim Almanya’da sürgün hayatı yaşayan ve o sürgünde arkadaşım tarafından kurulmuş, yönetiliyordu. Prof.Horakın ricasını kabul ettim ve bir yol haritası oluşturdum, çünkü o güne kadar kimse Avrupa’da benden böyle bir talepte bulunmadığı için prosedürü o günün teknik imkansızlıklarıyla araştırmak zorundaydım. Bu alandaki ilk ve son tecrübem PDKI’nin Sosyalist Enternasiyonal üyeliği idi. CSSD’nin üye olarak kabul edilmesi için, en azından Sosyalist Enternasyonal’in en önemli üyelerini ikna etmek gerekiyordu; bu da birçok ülkeye seyahat etmek anlamına geliyordu; bu o yıllarda Prag’ın dünyayla olan kısıtlı bağlantısından çok efor ve zaman alacaktı.
Almanya’da bulunduğum süre içinde Sosyalist Enternasiyonal’in yapısını , çalışmalarını bizzat Willy Brand’ın en yakın çalışanlarından öğrenmiştim ki başkan oydu. Tatbiki hem Alman Sosyal Demokrat Partisi’nin yıllık kongresine — ki tüm sosyal demokrat –sosyalist partilerin yöneticileri misafir olarak hazır bulunuyordu — CSU veya CDU kongrelerine katılıyor, konuk olarak davet ediliyordum. Yani hem sosyal demokrat partiler hem de muhafazakâr partiler sayesinde sosyalist ve tutucu partilerin ulusal ve uluslararası işleyişini kısmen de olsa tanıma şansına sahip olmuştum. Bu tür lobicilik platformu, Sosyalist Enternasyonal üyelerinden birinin yıllık kongresidir. Elbette bu kongreler sırasında bir Kürt’ün Avrupa siyasetinin bu “yüksek” çevrelerinde bu kadar genç yaşta olduğu için şaşıran Simon Peres’i de tanıdım.
İsrail İşçi Partisi’nin kongre yaptığını öğrenince onlarla temas kurdum ve resmi olarak CSSD’ye davet göndermelerini ve üye olmadan kongreye davet etmelerini sağladım. Parti bürokrasisinin üstesinden gelmek kolay değildi, bu yüzden Simon Peres’in ofisine döndüm ve her şey yolunda gitti.
Her şey yapıldıktan sonra yolculuğu nasıl ve kimin finanse edeceği gibi saçma bir problem vardı. Profesör Horák nezaketle bu imkanlara sahip olmadıklarını iddia etti. Yolculuğun bir kısmını finanse etmekten başka bir çare kalmamıştı, davet eden tarafın davet edilen misafirlerin seyahat masraflarını üstlenmediğine şaşırdı ve dünya siyaset dünyasına gerçekten aşina olmadığı belliydi. Hazırlık sırasında ilkokuldaymışım gibi hissettim kendimi. Bir “milli takım” kurdum ama takım üyeleri o yıllarda kimse yeterince dilsel olarak donatılmamışlardı, oluşmak zorundaydı.
Takım üyelerinden biri Josef Mázl idi ve biz de Tel Aviv’e uçtuk. Bu varış yeri için bir bilet almak o zamanlar o kadar karmaşık değildi, çünkü kısa bir süre önce gönüllü olarak CSA ve El Al’a Prag’tan Tel Aviv’e doğrudan hava bağlantılarına ilişkin bir anlaşma imzalamaları için yardım ettim. O zamanlar, dostane bir ilişki içinde olduğum ve CSA’**** CEO’su Jiri Fiker ile dostane ilişkilerim vardı, uçakta hemen yer ayırtmak sorun değildi. Ama oluşturduğum Delegasyon’un üyeleriyle kendimi ilkokulda gibi hissettim, uzun ve zahmetli bir şekilde vizeye ihtiyacımız olmadığını, her şeyin yapıldığını ve havaalanına girişte vize alacağımızı, hatta kâğıda, böylece gelecekte de pasaportlarıyla sorun yaşamadan Arap ülkelerini ziyaret edebileceklerini anlatmak zorunda kalmıştım. 45 yıl komünizm ülkesinde yaşamışlardı…
Sonunda Tel Aviv’e ulaştık ve havaalanından alındık ve benim korkmuş “Delegasyonu” tekrar güvencede oldukları konusunda uzun sakinleştirme safaları yaşadık. Dünyanın dört bir yanından gelen delegenin yabancı misafirleri için yerlerimizin rezerve edildiği otele vardıktan sonra ancak sakinleştiler. Hepsinde tuhaf, anlam vermediğim bir korku vardı, sanki cepheye gidiyorduk. Otele yerleştikten hemen sonra en azından diğer tanıdıklarla el sıkışmak için İşçi Partisi’nin merkez ofisini ziyaret ettik.
Heyetimize, İsrail’in eski Birleşmiş Miletler Büyükelçisi rehberlik ediyordu, canım dostum Levi .
Sadece kongre binasında değil, hotelde, yabancı misafirler için ayrılmış lokantalarda , Sosyalist Enternasyonal’den bilinen-tanınan kimi gördümse CSSD’nin üye olarak kabul edilmesini istedim.
İzninizle bu özel misyondan üç anımı aktarayım:
İlk anı : Kongrenin ikinci günü, kaldığımız otelin restoranında yabancı heyetler için ortak bir akşam yemeği düzenlendi ve Bay Levi’i den , Mázl’a siyasi dünyanın dört bir köşesinden gelmiş partilerin temsilcilerine kısa bir konuşma yapmasını sağlamasını istedim. Tabii ki hepsi Sosyalist Enternasyonal’in üyeleri.
Mázl için metni Almanca olarak yazdım, çünkü okulda Almanca biraz öğrendiğini söylemişti, onun odasına gidip, metni yüksek sesle okudum ki nasıl nerede hangi tonla okunacağını benden duysun ve metni birkaç kez tek başına yüksek sesle okumasını salık verdim ve sonra metni okuyabiliyor mu? diye kontrol etmeye gittim. Onun Almanca metni okurken Almanca telaffuzunu sağlamak mümkün değildi adam meşe gibi sertti telaffuzda .
20:00 civarında resmî akşam yemeği başladı, herkes yerini aldı ve rahmetli Simon Peres, podyumda mikrofonla teker teker her Delegasyon’un her üyesinin ismini telaffuz ederek “Hoş geldiniz !” diyerek selamladı ,katılımdan ötürü şükranlarını dile getirdi tabii ki alfabetik sıralamaya göre (büyük küçük ülke kriteriyle değil, ülke alfabesine göre) ve sıra Çekoslovakya’ya geldiğinde rahmetli Peres ona has espri tarzıyla şunları söyledi:
“Arkadaşlar, bu gece burada gerçek bir Çekoslovakya Delegasyonu’nu ağırlıyoruz. Delegasyon üyeleri Kürt, Yahudi ve Polák…” Alkış ve kahkahalar harikaydı, tüm salonu büyüledi. O ana kadar Bay Mázl kendisinin de bir Yahudi olduğunu bilmiyordu!
Mazl’a Şimon Peresin söylediklerini tercüme ettiğimde, şiddetle Yahudi olmaya karşı direndi. Kendisine Yahudi olmanın kötü bir şey olmadığını, bilmese de Yahudi olduğunu, Şimon Peres araştırmamış olsa bunu ifade etmeyeceğini, ismi olan Mazl üzerinde o ana kadar hiç mi düşünmediğini, anlamını araştırmadığını sordum. Ama Sayın Mazl Komünist Çekoslovakya’nın antisemitist eğitiminin bir ürünüydü, Yahudi olduğuna rağmen Yahudi olduğunu bilmeyen, İsrail’e partisi için Yahudilerden yardım istemeye gelmiş olmasına rağmen hâlâ Yahudilere tepkili trajik bir figürdü.
Bu Kürt, Yahudi ve Polák’tan oluşan bir Çekoslovakya benim için unutulması mümkün olmayan güçlü bir deneyimdi.
İkinci unutulmaz deneyim; Bay Peres’in Çekoslovakya’nın sırası geldiğinde Bay Mázl’dan misafirlerine konuşma yapmasını istediği sırada Bay Mázl için Almanca yazdığım bir konuşmaydı. Bay Mázl ayağa kalktı, mikrofonu aldı ve neredeyse kulak zarlarını tahrip edecek ,dayanılmaz ağır Çek aksanıyla kendisine hazırladığım Almanca Metni okuyuş şekli idi. Ki bu metinle oradaki Sosyalist Enternasyonal üyelerini kendi partisini üye olarak kabul etmeleri için ikna konuşmasıydı güya .
Konuşmasını bitirip masaya geri geldiğinde, mikrofonu yanında duran Sayın Peres’e verdi ve Sayın Peres’te misafirlere şöyle dedi:
“Arkadaşlar, Sayın Mázl’ın duyduğunuz hitabesi şimdiye kadar duyduğum hafif bir Almanca aksanıyla en iyi Çekçeydi ve bu nedenle talebi kabul etmeliyiz !” deyince tüm salon kahkahaya kapıldı!
Neşeli kahkahalarla dolu alkışlar salonu salladı.
Üçüncü deneyim; yoğun ve bir o kadar da kritik kongre sürecinde zorlu bir dilek olan kongre sırasında şahsen en az bir saat Sayın Peres’le konuşmak istediğim zamandı. Her nasılsa sonunda organize edildi, kendimizi penceresiz bir odada, kapının dışında güçlü koruyucularla korunan bir odada bulduk. Tabii ki konuşmamızı kaydetmeyi kabul etti. En az 3–4 saat boyunca bana kaç kişiye konuşmamızın içeriğinin hangi bölümünü bilmesine izin verilip verilmediğini söyledi. Konuşmamız uzadıkça uzadı ta ki Özel Kalem Müdür’ü odaya zorla girip Kongre’de konuşma sırasının yine ona geldiğini duyurmasına kadar. Hayata geçirmek istediği — ama daha sonra bildiğimiz nedenlerden ötürü geçiremeyişinden reel siyasete dönmek zorunda kaldığı- vizyonundan çok etkilendim , akabindeki yıllarda gerçek-reel siyaset ve içindeki yerini acıyla kabul etmek zorunda kalan oldu “O”. Sohbetimizin ikinci bölümünde Kürtlere ulaştık ve kimliğimi çok vurguladığım için beni eleştirdi ve Almanya’ya geri dönmemi, SPD yönetiminde görev almamı, Sosyalist Enternasyonal saflarında yükseldikten sonra bazen kimliğimi vurgulamamın daha akılıca bir yol olduğunu ısrarla vurguladı. Babacanca edilmiş bir tavsiyeydi, inatçı bir Kürt olduğumu bildiğini ve kimliğimi hemen kabul ettirmede ısrar etmememi, Irak’a 1975’teki Kürt yenilgisiyle olduğu gibi, hoşçakal demeyeceğimi de eklemeyi unutmadı. 1975 Kürt faciası üzerine söylediklerini yaşadığı sürece yayınlamamı, içeriğini kimseyle paylaşmamı rica etti. O artık hayatta değil, iki buçuk saatlik kapalı kapılar ardında görünmeyen politika yolculuğunun dünyasında, uzun yaşamım boyunca aldığım en yoğun dersti.
Simon Peres, politikacı ve diplomatın “havalı maskesinin” arkasında, sevgi ve acı dolu, insanlık için inanılmaz vizyonlarla dolu, inanılmaz derecede dürüst, insancıl bir varlık vardı.
Simon, hâlâ bizimle birliktesin ve hâlâ o uzun karanlık tünelin sonundaki ışığın yolundasın!
*CSSD = Çekoslovakya Sosyal Demokrat Partisi
** Masaryk — Çekoslovakya Sosyal Demokrat Partisinin kurucusu ve 1918’de Çekoslovakya’yı kuran Çek filozofu
*** CSFR — Çek-Slovakya Federal Cumhuriyeti
**** CSA= Çekoslovakya Hava Yolları
Leave A Comment