Ahmet Goyi Avcı’nın Facebook’ta hakkımda pervasızca yaptığı bir paylaşımdan ötürü sizin kıymetli vaktinizi alacağım için -muhtemelen üzeceğim- önceden özür diliyorum.

Benim öz imkanlarımla sıkıntıda olan Kürt siyasilerine yardımım bugünkü bir olay değil… 1972’de daha 18 yaşındayken yeni Çarls Üniversitesi Tıp Fakültesi imtihanlarını kazanıp da ekim ayında öğrenim yılının başlamasını beklediğim haftalarda Necmettin Büyükkaya ile Ömer Çetin’i mağdur kaldıkları Suriye’den -pasaportsuz hem de- Prag’a getirip 16 m2öğrenci yurdumdaki odamı  aylarca (İsveç’e girişlerini sağlayıncaya kadar) paylaşmayla başlayıp rahmetli Niyazi Usta’nın Mehdi Zana’yla 1976 yılında Prag’a tedavisi için 2 kez getirilmesinden günümüze kadar süren kişisel sorumluğun Kürt ulusunun temel insan hakları mücadelesinde boyun eğmeyenlerin mağduriyete maruz kaldıklarında tek görevim olarak algıladığım ve bu maruz bırakıldıkları mağduriyette onların yanında olmayı temel insani (yurtseverliğin ötesinde ) görev olarak algıladım. 

Ve bu bugüne kadar hep öyle devam etti. Bugün bile evimde Rojava kökenli Çekya’ya ayak bastığı günden geçen hafta diplomasını alan bir öğrencinin tüm ama tüm masraflarını ya kendim karşıladım veya dostlarımın etkin oldukları bir iki vakfa kısmen karşıladı, ama devletten yardım istemesine izin vermedim! 

Sadece geçen ay vahim sağlık durumuma rağmen Çekya’ya gelen iki öğrencinin gelemsinde hereken tüm yardım-desteği sundum . Bunlardan birinin master eğitimi görecek olmasından mutluluk duyuyorum.

Ya da iki ay önce Slovakya havaalanında gece tutuklanıp da sabah saat 8’de uçakla İran’a ölüme gönderilmek üzere iade edilmesi kararı verilen Kürt genci Bahram Samani için Washington’dan Kudüs’e, Brüksel’deki Avrupa Parlamentosundan Slovakya milletvekillerine kadar ayaklandırdığım şahsiyetler sayesinde gece yarısı Slovak cumhurbaşkanının iadeyi durdurma kararı sonrası Belçika’daki kardeşlerinin yanına ulaşması için dehşet filmlerin anımsatan engellerin aşılması… 

Tüm bunları yapmak zorunda mıydım? Evet, çünkü en temel insanlık haklarından mağdur bırakılmış bir halkın bireyiyim.

Şu Ahmet Goyi’yle yaşamak zorunda bırakıldığım hikâye şöyle: 

Benim hakkımda methiyeli bir şiir yazıp gönderdi bana. Bir Kürt “aydını” kolay kolay, kişisel ilişkisi bile yokken başka bir Kürdü yüreğinden geldiği için methiye düzer mi? Akabinde gelecek istekleri merak etmiştim şiirini ilk okuduğumda- ki fazla bekletmedi- TC’de durumunun kritik olduğunu (hem siyasi hem de maddi) her an tutuklanabileceğini ve yeğenlerinden giriştikleri inşaat işlerinden darbe yediğini vs. vs. Ardından kızı aradı:“Amca,” dedi. “Acaba benim Prag’da tıp fakültesine geçişimde yardımcı olur musunuz?”  Onu kardeşi, yeğenleri izledi… Ta ki bir gün bunları durdurması konusunda ikaz ettiğimde “Benim haberim yok!” yanıtını aldım ama “haberi olmayan” o kişiye uyarıdan sonra diğer talepçi insanlar durdular nedense.

Kendilerine Karadağ’ı önerdim… İlk girişimleri boşa çıkmış; gidiş dönüş bileti değil de tek gidiş aldıkları için uçağa bindirilmemişler….

Gelmeden önce -herkes gibi- o da “Bu iyiliğinizin altından nasıl kalkarız, buradan bir isteğiniz var mı?” alışılagelmiş ve çoğu zaman yürekten söylenilmeyen bu soruya, bende her seferinde geçiştirmek için “tespih” derim ki samimi olmayan bu konu kapansın…

Neyse gelmiş Karadağ havalimanına. Tek değil yanında da iki kişi getirmiş. Benim rahatsızlığımdan ötürü onları bir albay arkadaşıma şahsen aldırttım. Aylığı 200 Euro olan deniz kenarında bir pansiyona yerleştiren albay arkadaşım onları günlerce  kendi aracıyla Karadağ’da gezdirdi. Bu arada ben kalp krizi geçirmiş, ağır bir müdahale gereken ve 5 saat süren bir ameliyattan sonra oksijen maskesi takılı bir halde yoğun bakımda yatarken bile mağdur kalmamaları için her gün onlara yardımcı olabilecek kişilere yöneldim.

Bu arada Karadağlı birkaç arkadaşım, Karadağ İçişleri Bakanının paldır küldür Ankara’ya gittiğini ve zanlıların teslimi konusunda AB standartlarını aşan bir sözleşme imzaladıklarının alarm sinyalini verdiler. Ve yine Karadağ İçişleri Bakanının Ankara’ya gidişinden hemen önce yeğenim Yekta Uzunoğlu’nun Ankara’da evinin basıldığını, gözaltına alındığını, birkaç gün sonra ancak arananın ben olduğumu, ama isim benzerliğinden yeğenimin yanlışlıkla aldığı” anlaşılınca serbest bırakıldığı haberini aldım. Ama aranan bendim ve dosya “gizlilik” statüsünde olduğu için avukatların içeriğine ulaşması mümkün değildi, sadece yeğenimin ifade tutanağından içerik hakkında bazı veriler görüle biliniyordu!

Vahim sağlık ve tesadüfen öğrendiğim güvenlik sorunundan ötürü Karadağ’a gitmem zaten artık mümkün değildi. Kaldı ki böyle bir sorumluluğum da yoktu. Geçirdiğim ağır kalp müdahalesini (bu müdahale sırasında ölmüş ve yeniden diriltildiğimi de daha sonra doktorlardan öğrendim) bu şahıslara duyurdum ve hiç değilse beni yoğun bakımdayken birkaç gün rahat bırakmalarını tekraren rica ettimse de nafile…. 

Karadağ’daki dostlarım buna rağmen onları çalışabilecekleri inşaat sahipleriyle tanıştırmış ama bunlar sunulan parayı az bulup anlaşmamışlar… Oturum ve çalışmaları için bunlara 4 günde şirket kurmayı önermişler yanıt bile alamamışlar.

Benim ona yardım etmeleri için seferber ettiğim insanları ve ilişkileri tanıdıktan sonra onlardan uzaklaşıp, “kendi cemaati” yardımıyla önce şirket kuruyor, Arnavutluk’u, Sırbistan’ı, Bosna’yı ve Karadağ’ı adım adım dolaşıp, “saha araştırmasını” bitirdikten sonra Türkiye’ye geri dönüyor….

Öyle gözüküyor ki bunun amacı ısrarla beraberinde getirdiği iki kişiyle benimle “Buluşmak” o da gerçekleşmeyince “araştırmaya” ve daha ordayken beni Facebook’ta karalamaya başladı, Balkanların 3-4 ülkesindeki 2 ay süren bu saha araştırmasını bitirdikten sonra sonucunu hangi kişiye veya tüzel kişiye sundu bilemiyorum ama nedense bedelini benden talep ediyor.! 

Öyle gözüküyor ki “sebepsiz” hakkımda methiye kategorisine giren şiirin yazılmasının motivasyonu varmış, sebepsiz değilmiş meğerse!

Son 50 yılda Bakur’daki ahlak tahribatının ürünleri olan resmin tamamlanması için izinlinizle bu olayla ilgili bir de anı ileteyim:

 Bu kişiyi şahsen tanıyan ve beni de Facebook’tan tanıyan Kemal Bakan(sakatlığının tedavisinin mümkün olup olmadığı konusunda birkaç kez uzunca  bilgime-yardımıma başvurmuştu) bana geçirdiğim ağır kalp ameliyatından hemen sonra kaldığım hastanenin yoğun bakım bölümüne Messenger’dan o günlerde mesajlar attı: “Mamoste sizin için getirdiği tespihin bedelini ödemenizi talep ediyor ve ödeyin!” diye (Faturasını da mesaja ekleyerek)  Benim bu insanların siyasi baskıdan uzak kalma zorunda kaldıklarını iddia ettikleri bir süreçte seferber ettiğim insanlara ayırdığım vakit, enerji ve de ödediğim bedel ve bana getirilip de daha verilmemiş bir “hediyenin” bedelinin talebi! Bu Bakur’da yaşanılan ahlaki linçin günlük hayattaki görüntülerinden sadece birisi olsa gerek!

Tüm bunları yaşamak zorunda mıydım? Evet, on yıllardır uzak kaldığım insan hayalini aşan Bakur’daki ahlaki linç mozaiğinin hiç değilse birkaç taşını tanıyıp gerçeğe yakın bir analiz yapmaya çalışıp, bu trajik tablonun sentezinin mümkün olmadığını acılarla kabullenmek için!

Dr. Yekta Uzunoglu

Ahmed Goyinin hakkımda yazdığı “methiye şiiri”:

…….. TU…….. RUMETÎ……..

Min sehkirbû wesfên te
u wek zêr û zîynetî
Netewîye rûhê te
L himber neyar hîmmetî
Bejn û bala Yekta ye
Ji Farqîna Amedî
Li welatê Çekya ye
Çiraya gelê Med î

J bo Netewê hêja yî
Wek Rojê şewqê didî
Rêzanek bê hempayî
L herderê berxwedidî
Tu rumeta Kurdayî
Şev û roj her l xizmetî
Dilnimiz û xwezayî
Lewma îro serketî

Ehmedê Goyî
13/12/18

 

 

Mevludin Nuhodziç, Süleyman Soylu’yu Ankara’da Ziyaret Etti – Karadağ Hayat