Tarihte geriye doğru bir yolculuk yaptığımızda, Yahudiler insanlık medeniyetine, Bilim, Kültür, Ekonomi, Teknoloji ve Politik alanda katkı sağlamış, sayısız tarihi kişilikler armağan etmişler.

Sadece son iki yüzyılı şöyle bir hatırlarsak; Karl Marx, Sigmund Freud, Wilhelm Reich, Albert Einstein, Marc Chagall, Amadeo Modigliani, Sarah Bernhard, Woody Allen ve Henry Kissinger ve daha buraya sığması mümkün olmayan uzun bir isim listesi çıkar.

Tarihte Yahudilerin ne kadar zor şartlarda yaşadıklarını düşündüğümüzde ve maruz bırakıldıkları jenosit ve vahşetlere rağmen bir yüzyıl içinde yaşamın her alanında 196 Nobel Ödülü almalarının ne kadar anlamlı olduğu anlaşılacaktır.

İnsanlık tarihi açısından düşündüğümüzde bugün içinde yaşadığımız medeniyetlerin önemli bir kısmını bu inanılmaz halka (Yahudilere ) borçlu olduğumuzu ve fizikten müziğe ,heykelden mimariye, Resimden fotoğrafa, sinemadan edebiyata. …

Edebiyat kelimelerle yapılan bir güzel sanattır. Nazım ve nesir yolundaki bütün eserler bu sanata girer.   Yaşamımıza damga vuran her şeyde onların izlerini görürüz. Buna rağmen Avrupa medeniyeti yüzyıllardır akla, hayale gelmeyecek vahşi yöntemlerle Yahudi ulusunu yok etmek için geçmişte olduğu gibi günümüzde de üstün çaba sarf etmektedir.

Yahudiler gaz odaları, fırınlar, cinsel tecavüzler, yağmalar, kırımlar,” Tıbbi Deneyler” e maruz bırakıldılar. Avrupa “medeniyeti ‘’bu kadim halka  yeri geldiğinde halk adına, yeri geldiğinde Allah veya Tanrı adına, yeri geldiğinde ideolojiler adına sonsuz bahanelerle hiçbir din ve ahlakta yeri olmayan vahşetleri onlara layık gördü.

Neden?

Yahudiler İnsanlığa ne kötülük yapmış ki? Neden kendilerine bu insanlık dışı ve şeytanın bile aklına gelmeyecek lanet uygulamalar layık görülüyor?

Holokost !

Milyonlarca Yahudi bu uğurda canını kaybederken, inanılmaz engelleri aşarak dünyanın bir köşesinde mutlu ve barış içinde yaşamak için bir vatana kavuştular. Ama o satın alarak geldikleri kendi topraklarına dönen Yahudi Ulusu asla hayal ettiği o barışa devlet kurmasına rağmen kavuşamadılar. Bu ebedi cefa sadece kurdukları devletin komşuları yüzünden değil, aksine Avrupalı “medeni” ülkelerin bu ulusu tamamen yok edememiş olmalarını içlerine sindirememeleridir. Yahudilerin affedilemeyen suçu kırım vahşetinden sonra her şeye rağmen hayatta kalanların yaşama azmi ve özgür bir vatan hayali midir?  Bu günah mıdır, Avrupalı Medeniyetinin affedemediği?

Bu ulus kendi ülkesinin içindeki kutsal bildiği bir şehri kendi özgür vatanının başkenti ilan ediyor  ve ne kerametse bütün dünya ayağa kalkıyor? Çin’den Yemen’e, Fransa’dan İngiltere’ye kadar…

 Yahudiler tarihte Kudüs’ü kanları ve canlarıyla inşa etmediler mi? Kudüs  onların Peygamberi  Hz. Süleyman ve  Hz. Davud’un toprağı değil miydi. Kudüs’ü başkent olarak görme ve yaşamaları onların en doğal hakkı değil midir?

Peki, o çok medeni Fransa’nın tutumuna ne demeli? Paris niye Fransa’nın başkenti diyeni hiç duydunuz mu? Tarih Fransa’nın bu tutumunu af etmeyecek. Fransa’nın derdi ne? Neden Yahudilerin kendi başkentlerini seçmesine karşılar? İnsanlığı, hakkı, hukuku Türkiye ve Arap ülkelerindeki çıkarlarına mı takas ediyorlar? Bu değilse öyleyse nedir?

Peki, İngiltere, Hitler’in vahşetinden kaçan Yahudilere karşı uyguladıkları insanlık dışı şiddetini ne çabuk unuttu? Tabi Yahudilerin petrolleri yok ki hatırlasınlar! Prens Charles zengin Arap şeyhleriyle kılıç dansına da kalkabilir, boşandığı eşi Diana’nın bir Arapla yatıp kalkmasını da görmezden gelebilir. Ancak Kudüs Yahudilerin başkenti olamaz? Bu İngiliz devletine niye ters gelir? Yine menfaat mi?

Dünyadaki çoğu politikacı “Barış ve Adalet” için değil, sadece kendi ve onları sahneye sürenlerin çıkarlarını ön planda tutan hayvani bir içgüdüsel yaklaşımla insanlığa hep yük oldular.

Yine de bir şeyi unutuyorlar, gerçekleri! O gerçek de bugün sahip olduğumuz Avrupa medeniyetinin önemli bir kısmını Yahudilere borçlu olduğumuz. Ama vefanın ne olduğunu bilmeyene bunu hatırlatmanın ne anlamı var ki?