Dr. Yekta Uzunoğlu ( Geylani) Çekya Cumhuriyetinin en saygın ödülü olan, Frantişek KRİGEL ödülüne layık görüldü.
Hiç şüphesiz ki Dr Yekta Uzunoğlu’na verilen bu ödül, göçmen statüsünde yaşamakta olan bir Kürt için zafer olduğu kadar, onun büyük ailesi olan Kürt halkı içinde büyük bir onurdur.
Her ulus, yabancı ülkelerde o ulusun içinden çıkıp gelerek ünlenmiş olan, bir nevi de o ulusun fahri elçiler konumundaki şahsiyetlerin duruşu ile tanınırlar. Bu hal bugünkü, Batı Avrupa ülkelerinden daha çok, eski Sovyetler birliğinde böyleydi. Örneğin bu ülkede tanınıp meşhur olan bir Kürdün yaptığı iyi ya da kötü işler, çoğu zaman isim bile verilmen onun milletine mal edilerek anılırlardı; Bir Kürt iyi bir iş yaparsa o, “Kürt iyi bir iş becerdi” kötü bir iş yaparsa da “Kürt kötü bir iş yaptı” diye diye anılırdı. Bizler bu bilinçle hareket ederek, insanlık kültürü içinde ulusumuzu tanıtıp, onu temsil eden iyi simalar olmaya çalışmalıyız. Unutmayalım ki her ulus, yetiştirip, insanlık âlemine armağan verdiği simalarca anılırlar.
Ortak coğrafyada yaşadığımız için, komşularımız olan Türklerin, Arapların, Farsların, Ermenilerin egemen devletleri asırlarca Kürtlere layık olmadıkları bir hayatı kader haline getirdiler. Kürtlerin yaşadığı coğrafyaya egemen olan bu devletler, bir yandan Kürt kültürünü talan edilip, ülkelerini yağmalarken bir yandan da ülkelerinin yağmalanmasına direniş gösterenleri acımasızca yok etmişlerdir. Bundan dolayı da, kadim Kürt kültürünü insanlık âlemine gösterip, yeniden canlandırılması için aydınlarımız özveriyle çalışması gerekmektedir. Halkımızın tarihine karşı sorumluluğumuzda, bunu ne ölçüde başardığımızla ölçecektir.
Çekya Cumhuriyetinde yaşayanların, Kürtleri, Dr. Yekta ile kendisi gibi TIP doktoru olan hem yoldaşı hem de önderi olan Abddurrahman Qasımlo sayesinde tanımış olmaları önemli bir şanstır. Dr. Yekta (Geylani’yi) tanımış olmak, sadece Kürtler için değil, Çekya Cumhuriyetinin misafir ettiği, tüm halklardan göçmenler için başarılı, EKOL olmuş, örnek bir kimliği tanımaktır.
Kürt halkı içinden çıkıp gelen bu iki kişinin özverili çalışmaları Çekya Cumhuriyetinde yaşayan bütün halklar için bir umut ışığı olduğu kadar, özgürlükle demokrasi mücadelesinde de bir moral kaynağıdır. Dr. Yekta (Geylani) öylesine güzel bir insandır ki, o ilgisini sadece içinden çıktığı, tarihsel bağları olan Kürt halkına değil bütün dünya halklarının sorunlarına yöneltmiştir. İsmi sadece Kürtleri onere etmekle kalmamış, diğer halklara da ışık olup, onu bir örnek dünya insanı olarak ön plana çıkarmıştır. Bu iki kişinin yücelttiği insani değerler, aynı zamanda bütün insanlık alemi gibi Kürt halkını da yüceltmiştir.
O, Kürt halkının özüne sadık bir kimlik olarak, kimsenin yardımına minnet edip ona bel bağlamadan, kendi öz verisi ile mücadele ederken, yarım sever bir Kürt olarak Çekya halkından da yardımlarını esirgemedi.
Dr. Yekta Geylani, azimle çalışıp, kurduğu şirketini Cekya Cumhuriyetinin en büyük holdinglerinden biri haline getirdiği, kendisi de ülkenin en önde gelen iş adamlarından biri konumuna geldiği halde, siyasal ya da sosyal haksızlıkları görmezlikte gelme zaafına düşmedi, aksine son derece ciddi bir sosyal sorumluluk duyarak, sistemin yanlışlarını eleştirmekten geri kalmadı. O kadim bir halkın evladı olmanın sosyal sorumluluğuyla, her türden yanlışlıklara karşı mücadele edip, onun risklerine göğüs geren onurlu bir insanı duruşun yılmaz savaşçısı olmayı tercih etti.
Dr. Yekta Uzunoğlu, 1995 yılında tutuklu bulunduğu hapishaneden Çekya Cumhurbaşkanı Vaslav Havel’e bir mektup yazarak, ona şöyle dedi:
“Ne mutlu bana ki, özümde var olan asil Kürt kültürüm, çağdaş Çek Nero’suna boyun eğmeme izin vermiyor.”
Vaslav Havel, o günlerde Dr. Yektanın mektubunu cevap vermez ama yıllar sonra TV kamaralarının önünde, Dr. Yekta Geylani’nin mücadelesini taktir edip ondan özür dilediğini açıklar, dönemin bürokratları ile beraber özür dilerler.
Dr. Yekta, son derece zorlu, cefalı, çetin, zahmetli ama mücadelelerle dolu günler geçirdi ama hiçbir zorluk karşısında yılmadı, zulmün karşısında boyun eğmedi.
Şimdi bizde, üstüne basa basa vurgulayalım ki, Dr. Yekta çok çetin yollardan geçerek bu günlere geldi, o hiçbir zaman zorbalıklar karşısında boyun bükmedi. İşte Onun bu uzun yolculuktaki onurlu duruşunu değerlendirende, ödül kurumu Başkanı Frantişek Jonouch oldu. Ödül Kurumu Başkanı Frantişek Jonouch, bu onurlu yolda yürüyen Kürt doktora övgü dolu sözler söyledikten sonra şöyle der:
“Bizler Dr. Yekta’nın önünde saygı ile eğilip, hiç kimseden yardım görmeden, Çek Devletinin derin güçlerinin komplosuna karşı, yılmadan, tek başına verdiği mücadelesinden dolayı, kendisine teşekkür ediyoruz.
Dr. Yekta’nın efsanevi bir mücadele içinde geçen yaşamı, Kürt halkının yarattığı anonim bir şarkısı olan, “Peya’yo (yaya –yiğit) ” şarkısını akla getiriyor. Peya’yo şarkısında, tek başına er meydanına çıkan bir yiğit, oranın egemenlerine, “meydan bulunan telli duvaklı gelin benimdir” der.
Peyayo şarkısında olduğu gibi, Dr. Yekta’da bu haklı davası için, hukuk mücadelesi için, demokrasi mücadelesi için tek başına er meydanına çıkarak, Çekya Cumhuriyetinde derin devletinin, uluslararası mafyanın, Türkiye Cumhuriyetinin ajanlarının karşısına, tek başına, yapa yalnız çıkarak bunların üstesinden gelip, sonunda haklı olanın, doğru olanın bu savaşta mutlak galip geleceğini herkese gösterdi. Onun başarısının asıl özü şudur, çile çekseler de erinde sonunda kazanacak olanlar haklı olanlardır.
Ünlü bir İngiliz yazarı olan Jemas Aldridge şöyle yazar: “Dünyada iki halk vardır ki, onlar öldürüle bilinirler ama asla boyun eğdirilemezler: bunlardan biri Kürtlerdir, diğeri de İrlandalılardır”.
İşte bizim Yekta Uzunoğlu’da ölümleri göze aldı; iki defa suikast uğradı, kaç kez öldürülmek istendi ama haklı olduğuna inandığı davasından asla dönmedi, hiçbir güç karşısında boyun eğmediği, yılmadığı, mücadelesini sürdürdüğü için sonunda kazanan o oldu. Ne der bir atasözümüz, mermeri delen suyun gücü değil onun sürekliliğidir.
*
Dr. Yekta, Kuzey Kürdistan’da yurtsever bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. 1970’de yüksek eğitimi için önce Paris’e gitti, oradan da Prag’a geçerek, 1973- 1979 yıllarında dünyaca ünlü Çarls Üniversitesinin sağlık bölümünde (TIP) okuyarak doktor oldu. Öğrencilik yıllarında, dönemin Çekoslavakya’sının başkenti olan Prag’da, illegal olan “ARARAT” aldı, Avrupa’nın ilk Kürtçe yayınevini kurarak; birçok lisanda dergiler, broşürler, kitaplar yayınladı. Dr. Yekta, bununla da yetinmedi, yine o günlerde, kendisi henüz öğrenci olmasına rağmen, birkaç doktor arkadaşı ile beraber, 1978 yılında Kürlerin Kızılay’ı olan “HİVS SOR” teşkilatını kurdu.
- Yekta, 1979 yılında, çiçeği burnunda gencecik bir doktorken, “Sınır Tanımayan Doktorlar Birliği” isimli bu uluslararası yardım örgütünün kuruluşuna katılarak, bu kuruluş adına 1980 yılında –İran ile Irak devletlerinin- savaşı sürerken, önce Doğu Kürdistan’a gider, oradan da Kuzey Kürdistan’a geçerek buralarda kurduğu birkaç tana Sahra Hastanesi ile bu kanlı savaş içinde hizmet verir. Bu süreçte gösterdiği cesaretle özveriyi Fransız gazeteciler, kameraya çekerek belgelerler; bu belgeseller uluslararası 32 TV kanalında 1980-1981 yıllarında yayımlanır.
Dr. Yekta Geylani, 1982’de kurulan Paris Kürt Enstitüsü ile 1986 yılında kurulan New York Kürt Kütüphanesinin kuruluşunda da aktif rol alır. 1983 yılında Federal Almanya’nın başkenti Bonn’da bir Kürt Enstitüsü daha açar; bu enstitüde Dr Yekta yönetiminde çok değerli çalışmalar yapılır. Pek çok Avrupalı şahsiyet ile üçü Nobel ödüllü şahsiyet olan, Alfred Kasrler, Heinrich Böll ile Gunter Grass, Bonn Kürt Enstitüsüne üye olarak destek sunarlar. Bonn Kürt Enstitüsünün Başkanı sıfatıyla Dr. Yekta’nın çalışmaları hakkında, o dönemde Dr. Yekta’ya eşlik eden Alman Parlementer Van Grünenberg şöyle der:
“Saygideğer Dr. Yekta o dönemde pek çok değerli çalışmalar yaptı, hatta Almanya’daki tanınan pek çok Kürt ile Kürt örgütünün yapamadığını yaparak Kürler için tarihi yollar açtı. Bu değerli çalışmalarında Almanya’daki Kürt örgütlerine üye olan tanınmış insanlar Dr. Yektaya destek olmadılar, hatta bazı Kürt örgütleri daha ileri giderek ona köstek oldular, kendileri dışında kimsenin Kürt halkının haklı mücadelesi içinde meydanda görülüp tanınmasını istemediler. Kürtler için yapılacak bir kurum ya da kuruluş ya onların eliyle olmalı ya da hiç olmamalıydı; eğer kendileri yapamıyorlarsa da onun kendilerinin gözetiminde olması gerektiğini düşünüyorlardı yoksa yapılacak şeyleri desteklemiyorlardı. Onların bu düşünceleri, hem tehlikeli hem de yanlıştı, hem de tarihsel büyük bir hataydı. Bu Kürt kuruluşları, Dr. Yekta’nın kurduğu Bonn Kürt Enstitüsüne inanılmaz, akıl almayacak zorluklar çıkardılar, o kadar uğraştılar ki anlatılması bile zor; onu bu yoldan vazgeçirmeye çalıştılar. Şayet onların bu vazgeçirme çabaları olmasaydı, Kürt halkı için çok değerli çalışmalar daha yapılacaktı.
Bir Kürt ata sözü, “her ağacın kurdu özünden olur” der.
Avrupa’daki kimi Kürt örgütü ile kurumlarının çıkardığı zorluklara karşılık, Dr. Yekta sakinliğini korur, sükûnetini bozmadan çalışmalarının sürdürür. Bu azimli çalışmalar sonunda meyvelerine vermeye başlar, 1987 yılında Monte Carlo Radyosu’nun, yayınları için bir proje hazırlanır, bu çalışmaların sonucu olarak Kürt tarihinde ilk defa, hem uzun dalga, hem kısa dalga hem de orta dalgalardan Kürtçe radyo yayınlarına başlanılır.
Dr. Yekta, hangi işe el atarsa atsın, onda başarılı olup, o işe hakkını veriyordu. O, 1988’de Dış Ticaret şirketi kurar. Almanya’dan sonra, 1991 yılında, Çekya ile Türkiye’de, uluslararası Ekonomi üzerine verdiği konferanslardaki konuşmalarını Çekya Cumhuriyetinde kitap olarak yayımlar. Sonra Çekya Cumhuriyetinin ekonomisi üzerine, dönemin Çekya Başbakanı Prof. Vechal Klaus ile ekonomiden sorumlu bakanlarla, ortak çalışmalar yapıp, yoğun emek vererek ayrıca bir kitap hazırlar. Çekya Cumhuriyeti’nde sayısız makaleler yayımlayarak, çağdaş dünyanın ana sorunlarına cevaplar vermeye çalışır. İnsan hakları konusu ile azınlıklar konusunu sorgulayarak, temel insan haklarının korunması için ne tür çalışmalar yapılması gerektiğini inceleyerek bu çalışmalarından oluşan makalelerini bir kitapta toplayıp Çekya Cumhuriyetinde yayımlar.
Dostlarının isteğini kırmayarak, “Charter 77” ile “Respekt” isimli tanınan saygın haftalık dergilerde, suç örgütlerine karşı cesurca tavır alıp onları deşifre eden yazılar yazar.
Dr. Yekta Geylani’nin hem insan hakları için hem de gerçek demokrasi için uluslararası arenada verdiği bu onurlu mücadele, Avrupa’da yaşayan ünlü bazı Kürtlerin işine gelmiyordu, çünkü onlar istiyorlardı ki, onun yaptıkları da, kendi yaptıklarına dâhil olsun, onun yaptıkları kendi yaptıklarını aşsın istemiyorlar, bunun için huzursuzluk duyuyorlardı.
İşte tam bu dönemde 13 Eylül 1994’te, Çekya polisi bir komployla Dr. Yekta Geylani’yi, asılsız sebeplerle gözaltına alıp tam iki yıl özel hücrelerde, gözaltında tutar. Almanya hükümeti, Dr. Yekta Geylani Çekya’da özel hücrelerde tutulduğu sırada ona vatandaşlık hakkı verir, bir Alman vatandaşının hukuk dışı olarak Parg’da hücrede tutuklu kaldığı için, Alman Büyükelçiliğinden gelip, Dr Yekta ile görüşüp onun durumu ile ilgilenirler. Bundan belirli bir süre sonra 1997 yılının baharında Dr. Geylani özgürlüğüne kavuşur, o yıldan 2006 yılına kadarda isminin aklanması için uluslar ası arenada hukuk savaşı verir.
2006 yılının mart ayınca, Çekya Cumhuriyetinde, 13 ünlü şahsiyet, Dr. Yekta Geylani’nin maruz kaldığı hukuk dışı olayı protesto etmek için, E. Zola’nın Drayfus için yazdığı mektubu örnek alarak, “YARGILIYORUZ” başlıklı açıklamayı yayımlarlar. Şimdi, şahsi menfaattarından çok, hem özgürlük, hem demokrasi hem de hukukun üstünlüğü yolunda bunca bedeller ödeyen Dr. Yekta Geylani’nin, FRANTİŞEK KRİGEL ödülü ile şereflendirilmesi, onu içinde bulunduğu cehennemden kendi mücadelesi sayesinde aklanıp, alnının akı ile çıkması, onu önünde eğilinen bir İDOL haline getirdi.
Dr. Geylani’yi 1979 yılında tanıdım; Yerivan’a bizleri ziyarete gelmişti, sonra o Moskavaya, ben de Lelingrat’a gittim. O zamanlar İran rejimi Doğu Kürdistan üzerinde silahlı baskı kurmaya başlamıştı. Bunu duyar duymaz hemen Moskova’ya Dr. Yekta’nın yanına gittim. Dr. Yekta Geylani ile önce Rusya’daki dostlarımızla arkadaşlarımızı aradık, bağlantılar kurup onları seferber ettik. Haksız yere Doğu Kürdistan da yapılan zalimane baskıları Sovyetler Birliği Komünist Partisinin Polit Bürosuna mektuplar yazıp, telgraflar çekerek anlattık. Oradaki Kürtlerin verdiği onurlu mücadelenin desteklenmesini talep ettik. Sovyet Rusya’daki aydınlara, parti yetkililerine, ilgili kurumlara mektuplar yazarak, telgraflar çekerek bu duruma sessiz kaldıkları için onları eleştirdik. İran rejimine karşı tepki gösterilmesi gerektiğini ulaşa bildiğimiz her yere anlatık, birkaç gün boyunca, gece gündüz demeden durmadan çalıştık, yaptığımız iş onar onar değil, yüzer yüzer değil binleri bulan mektupla, insanları bu durum karşısında sessiz kalınmaması gerektiği yönünde sürekli onları bilgilendirdik. Nihayet Sovyet Rusya medyasında İran rejiminin, Doğu Kürdistan’da yaptığı zulme karşı önemli bir kamuoyu oluştu, böylece Doğu Kürdistan’da yürütülen zalimane şiddete karşı sessizlik son buldu.
Değerli dostum Dr Yekta Geylani’yi, aldığı Frantişek KRİEGEL ödülü için yürekten kutlamanın gururu içindeyim. İnanıyorum ki bu ödül, onun verdiği mücadelenin ruhunu diğer insanlara taşıyan yeni bir ışık olacak, hem insan hakları mücadelesi yolundaki hem baskı altındaki bütün halkların hem de Kürt halkının yürüttüğü yolu aydınlatacaktır.
Tosıne REŞİT, 30.06.2006
Kürtçeden çeviren : Yılmaz ORAK . 18.01.2019
Redaksiyon: ARA
Leave A Comment