IMPNewsgazetesinin “Birliğin çağrısı var, kendisi yok” manşetiyle çıkan 108. sayısında yer alan “Kürd siyasetinde güç birliği ve alternatif arayışı” dosyası, diasporadan Eski Kızıl Kürdistan Cumhurbaşkanı Vakil Mustafayev ve Dr. Yekta Uzunoğlu’nun görüşleriyle devam ediyor.
 
02.07.2016
 

 

Yeter PolatM.Emin KanDilan AlmazAhmet ÖzyeterEren Dinç

IMPNews- “Birliğin çağrısı var, kendisi yok” manşetiyle çıkan IMPNewsgazetesinin 108. sayısında yer alan “Kürd siyasetinde güç birliği ve alternatif arayışı” dosyası, Kürd diasporasından önemli isimlerin görüşleriyle devam ediyor.

Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nde, Rojhilat’ta ve Türkiye’deki partilerin öncelikli gündem maddesi haline gelen Kürd siyasetindeki birlik arayışlarını, diasporanın önemli isimleri BasHaber’e değerlendirdi. “Kürd siyasetinde güç birliği ve alternatif arayışı” başlıklı dosyanın giriş bölümüne buradan, dosyanın bütün haberlerine ise şuradan ulaşabilirsiniz.

1920’li yıllarda başlayan Kürd siyasetinde birlik, kongre, cephe hayali ve girişimleri, günümüzde de, kitle tabanı olmayan, genellikle kadro hareketi şeklinde varlık gösteren, sokak eylemleri yapmayan, ciddi anlamda örgütlülüğünü tamamlayamamış ve parti programı olarak birçok konuda benzeşen Kürd partilerince tartışılıyor.

Çatışmaların yaşandığı bölgelerde ana akım Kürd siyasetinin dışında kalan bu çevre ve partiler, Hendek savaşlarını sert biçimde eleştirmiş ancak ne PKK’ye ne de devlete alternatif bir tavır ortaya koyamamış, çatışmaları durdurabilecek etkinlikte dile getirdikleri gibi bir üçüncü taraf olamamıştı.

Sonuçta tüm tarafların mağduru olan halka öncülük edemeyen siyasiler, yardım gönderme faaliyetleri ile sınırlı kalındığı yönündeki eleştirilere de maruz kalmıştı. Tarafların birbirini eleştirdiği, PKK’nin şiddet ve siyaset monopolünün mağduru olduklarını ileri süren bu taraflar, çatışmalar boyunca ‘silahları susturun’ çağrıları yapmanın ötesine geçememişti.

Öte yandan PKK’nin kentlerden çekilmesi, devletin çatışmaları kimi bölgelerde bitirmesi ile ortaya çıkan tabloda; halkın siyaset ile ilişkisinde ciddi anlamda bir kırılma yaşadığı, bunun da ötesinde değer yitimine uğratıldığı, siyaset ile arasına mesafe koyduğu ileri sürülüyor.

IMPNewsgazetesinin “Birliğin çağrısı var, kendisi yok” manşetiyle çıkan 108. sayısında yer alan “Kürd siyasetinde güç birliği ve alternatif arayışı” dosyası, diasporadan Eski Kızıl Kürdistan Cumhurbaşkanı Vakil Mustafayev ve Dr. Yekta Uzunoğlu’nun görüşleriyle devam ediyor.

Eski Kızıl Kürdistan Cumhurbaşkanı Vakil Mustafayev: Bizim başımıza gelenler sizin de başına gelecek

“PKK siyaseti Kürdleri hapseden bir boyut kazanmıştır. Bu hem Kürdistan’da hem de diasporada böyledir. Sadece Kuzey Kürdistan’da değil Rojava’da yapılanlar göz önünde. İran ile yaptıkları ittifak Suriye rejimi ile yaptıkları anlaşma. Goran ve YNK ile ittifak kurarak Güney Kürdistan’daki Kürd kazanımlarını ortadan kaldırma girişimi ortadadır. Kürdlere sesleniyorum, Öcalan ve PKK ittifakları için, Kürd düşmanlarına hizmet etmek için bizden vazgeçtiler. Kızıl Kürdistan’da Kürd kalmadı. Eğer PKK’nin bu siyaseti Kuzey ve Rojava’da 30 yıl daha kalsa bu bölgelerde Kürd kalmayacaktır. Göç edecekler, ölecekler, kimliğini dilini saklayacaklar. Birlik siyasi anlamda mümkün değildir. Herkesin gönlü Kürd siyasi birliğinden yana. Birlik zor çünkü dediğim gibi PKK Kürdleri hapsetmiş beyinlerine el koymuş. Kendi propagandasını yapmayan ve taraftarı olmayan Kürd’ü hain ilan ediyor.

“Kürd aydınlarının, Kürd kanaat önderlerinin müdahale etmesi lazım. Aydınların sokaklarda gösteriler yapması ve halk ile buluşması lazım. Halk siyasetçilerden bıktı. Siyaset bu işin içinden çıkamaz. Birlik, kardeşlik bir sonuç getirmez. Halk bunu yeni bir yalan olarak anlar. Rojava’da neden Kürd çocukları, Suriye’nin bütünlüğü için ölüyor? Diyarbakır’da Mardin’de neden Kürd çocukları Türkiye’nin demokrasisi için kurban ediliyor. Bizim başımıza gelen sizlerin de başına gelecek. “

Dr. Yekta Uzunoğlu: Kürd ulusal hareketi bağırsaklarını temizlemeli!

“Kuzeyin yani Kuzey Kürdistan’ın devletleşmeye geçebilmesi için bugünkü dünya konjonktürünü 5 yıl önce hayal bile etmesi mümkün değildi. Kuzey Kürdistan’a uzaydan baktığınızda devlet olabilmesi için her şeye sahip, devlet yapısını insan vücuduyla bir anatoloji içeresinde karşılaştırdığınızda; beyni var, kalbi var, iç organları var, eli var, ayağı var ve var. Olmayan tek şeyi ruhtur! 2003 yılından günümüze Kuzey Kürdistan viran olmuş topraklardı. Bu kısa zaman diliminde kendini onardı, devletin tüm kurumlarını oluşturdu -devlet tecrübesi olmamasına rağmen-, sivil toplum kuruluşlarından sendikalara kadar, basın – yayın alanına kadar bir mucize gerçekleştirdi. Yani devleti devlet yapan tüm kurum ve kuruluşlar var. Olmayan tek şey ulusal ruhtur! Önümüzde tüm organlara sahip ama ruhu olmayan bir varlık var.

“Uluslaşmanın, tüm organlara sahip bir varlığı ruh kazandırmanın ilk şartı bağırsaklarının temizlenmesidir. Kürd hareketinin, bugün “devletinin” de her şeyden önce bağırsaklarını temizlemesi lazım, bu da bu devlette var olan tüm siyasi parti, kurum ve kuruluşlarının hem kendi yakın tarihleriyle, hem de özgürlük savaşı verdiği dönemde maruz kaldıkları ve şimdiye kadar da bedenlerinde taşıdıkları virüslerle samimi bir şekilde yüzleşmesiyle mümkün olur! Yüzleşmeden ne o bağırsaklar sağlığa kavuşur ne de o varlık ruha kavuşur.

“1970’li yıllarda kurulan Kürd siyasi örgütlerinin çoğu Türk solunu ilham alarak kuruldular, tek örnek onlardı, onların düştükleri tüm hatalara Kürd siyasi örgütleri de düştü. Marksist literatürde “çocuk hastalığı” denilse de, tarih bunun çocuk hastalığından daha vahim olduğunu gösterdi. Aradan 46-48 yıl geçmiş olmasına rağmen o örgütler hala tarikatçılıktan, hizipçilikten kendilerini soyutlayamadılar. Oradaki sorunda yine hiçbirinin “bağırsaklarını” temizlemek istemeyişinden kaynaklanıyor. Enfeksiyonun temel yuvası olan o mikroplar temizlenmeden o varlığa “ruh” vermek zor ve o ruhta ulusal ruhtan başka ruhun olamayacağını bile bazı kesimler hala anlamış değiller.

“Kürd diasporası tarihte bugünkü kadar hiç bir zaman dağınık, idealsiz olmadı. Bunda hem Kürd siyasi partilerinin hem de Güney in negatif rolü büyük. Bizim öğrencilik dönemimizde 300 -350 üyesi olan tek bir örgüt vardı o da “Avrupa Kürd Öğrenciler Birliği”, o örgütün dünyadaki saygınlığını bugün binlerce üyesi olan örgütlerde bulmak zor. Çünkü ulusal bir ruhu vardı. Fark gözetmeksizin bütün Avrupa’da eğitim gören Kürd öğrencilerinin ortak örgütüydü, Irak, Suriye komünist partisinden öğrenciler, DDKD sempatizanlarına kadar hepimizin “yuvasıydı.” Bugün tüm Kürdlere diasporada “yuvalık” yapabilecek ne bir örgüt ne de farklı bir kurum var, halbuki diaspora Kürdlerinin bugün sahip oldukları ve onlara sunulmaya hazır imkanlar sınırsız. Hüzünlü bir tablo var ortada. Bunu hüzünlü kılan diasporada örgütler dışında yer alan aydınların paralize olmuş durumudur.”

“Birliğin çağrısı var, kendisi yok” dosyasının diğer haberlerine ulaşmak için tıklayın. (Güncellenmektedir.)

(M.E)