Xanım Mılan:Prag’da bir Diarıbekirli, ısmarlama siyasi davaların 63 yaşındaki eli kelepçeli mağduru.-07.05.2017
Lobiler, ısmarlama siyasi, ekonomik savaş ve sonuçlar. 10 yıl önce yapılan davete Nisan 2017’de evet diyebildik. Ailece İsviçre’den Çek Cumhuriyeti’ne doğru ilerlemeye başladık. Hepimizde tanımadığımız bir ülkeyi tanıma, sanat, tarih, insan emeğinin güzelliklerini sergileyen, yaşam sevinci veren Prag ve diğer şehirleri tanıma istemi dorukta sabaha doğru mutluluk rüzgarlarına kaynaklık eden Prag’a vardık.

Kısa bir şehir turu sonucu mimari ihtişamı izlemeye başladık. İnsan olarak 360 derece bakış açımız yok. İlk kez adım attığım topraklarda bir yönü izlerken diğer yöndeki güzelliği görememenin kaygısıyla bakarken en iyi şekilde görme çabası harcadım.

Paris şehrinin altı katı büyüklükte yüzey alanına serpilen, nüfus olaraksa Paris’e göre çok az sayıla bilinecek insana yuvalık yapan bu şehir med-cezir misali her yıl yüzbinlerce turiste ilham verip, heyecanlandıran, bilgi kaynağı oluyor. Öğretici, eğitici sayfalarını duvarlarında sergiliyor. Kendi bilgeliğini gizlemiyor, faydalanmak isteyenden esirgemiyor.

Doğası, tarihi binaları, bohem felsefesinin mirası dekorasyonları haklı olarak insanları kendisine doğru yöneltiyor, yönelenleri de kucaklıyor. Sadece Prag değil sürekli bilgi açlığı çekenlere, öğrenme istemini doyuramayanlara kucak açan, bu ülkede her şehir farklı bir bilgi hazinesi.

1340 larda yenilenmiş olan Marienbad adlı kaplıca şehrine girdiğimizde muhteşem bir görüntüyle karşı karşıya kaldık. Dr. Yekta’nın çek dilini öğrendiği bu şehirde bulunan tedavi merkezleri, binaların muhteşem güzellikleri ben de ne mutlu bana ki bu varlıkları, güzellikleri görme olanağına sahip olabildim, tanıdıkça, öğrendikçe yaşam güzelleşiyor duygusunu doruklara yükseltti. Bu tablo şehirde bulunmanın mutluluğu, insan, doğa sevgisi güneş ışınları gibi beni ısıtırken, bir eşarp gibi başımı sararken, bir gözlük gibi daha net görmemi sağlarken, burada öğrenim gören kişilere sunulan olanakları öğrendikçe de heyecanım benden önce şehrin merdivenleri tırmanıyordu.

Goethe’nin evine doğru ilerlerken Bethoven, Chiler, Mozart,Chopin,George Sand vb. bu şehirde yaşamış olduklarını öğreniyoruz. Üreticilikleriyle şehri zenginleştirmişler. Bize rehberlik eden bu Kürd doktor edebiyatı, resimi, heykeli, mimarlığı, musikiyi, tiyatroyu, dansı bu şehirde eğitmenlerinden, şehrin yöneticilerinden öğrenmişti. Özellikle bu dalları sevmesi, öğrenmesi, gelişmesi için iteklenmişti. Atları bu şehrin kırlarında tanımış, at biniciliğini burada öğrenmişti. Burada yol haritası çiziliyor, bilgiyi kullanma, girdiği ortama uyum sağlama, bütünleşme kılavuzu eline veriliyor, geleceği şekillendiriliyor. Çok önemli bilgi olanaklarına kavuşması sağlanıyor. Kendisinin geleceğinin anahtarı olan öğrenme kapasitesi Kürd ulusunun zekasının sembolüdür. Onurla temsil eder, sözcülük yapar. Akıl tembelliğinden uzak durmayı öğrenip beynini enerjik vücuduyla bütünleştirir. Vucudundan fazla enerji tüketen beyninin her gün düzenli olarak kullanır.

Bu beyin bu olanaklar içinde koşulları değerlendirir, kendisini geliştirir. Halkının dili, kalemi, yazılı tarihi olmaya karar verir. Birey ve güzel sanatlar, birey ve doğal yaşam felsefesi bu şehrin okul sıralarında yuvadan uçmayı öğrenmeye başlayan Kürdistan isimli bu şahine enjekte edilir. O, edebiyatı, resimi, heykeli, mimarlığı, musikiyi, tiyatroyu, dansı kendi kimliklerinin, dünyasının, sosyalizasyon kazandığı Diarbekir topraklarının insanlarının sesi, çığlığı olmak için değerlendirir.

O bu şehirdeki anılarını anlatırken, ben İstanbul’da bana ve bizlere yaşatılanları yeniden film şeridi gibi hatırlamaya başladım. İyi ki bu olanaklardan yararlanabilen insanlarımız olmuşlar düşüncesiyle kendisini dinledim. İstanbul’da 12 Eylül cuntasının şemsiyesi altında geçen kendi öğrencilik dönemimi, yaşadığım, üzerimde uygulanan devlet şiddetini, lise öğrencisiyken fizik hocası tarafından dövülüşümü ve bu şehirdeki öğrencilerin öğrenmeleri, gelişmeleri, uygulayıcı olabilmeleri için özellikle siyasal sistemin temsilcileri, öğretenleri tarafından iteklenmelerini, değişik alanlarda, konularda eğitilmelerini, yaşama kazandırılmalarını duydukça keşkelerle dakikaların birbirlerini kovalamalarını bile his edemedim.

Keşke kullanma olanağı bulduğunuz o olanakların %5 ine bende sahip olabilseydim ve gençlik dönemimi Selimiye, Metris cezaevlerinin hücrelerinde değil de sizin yaşama olanağı bulduğunuz böyle öğretici, eğitici, geliştirici bir ortamda ve itekleyici, öğrenme aşkını vücuda enjekte eden koşullar içinde geçirebilseydim, dedim. Güzelliklerin çirkin görüntülerle yer değiştirmemeleri için yönümü suyun sesine doğru çevirdim. Anı yaşamak, değerlendirmek kötüyü kovmak, etkisini sıfırlayabilmek güzelleştirici etkiyi şahlandırıyordu.

Dünya Kürd Ögrenciler Birliği’nin üyesi ve burslusu olarak Çekoslovakya’ya adım atan Dr. Yekta bütün olanaklardan yararlanabilmiş, şiir, müzik, resim, heykel, mimari, tiyatro gibi insanları estetik yönden besleyen, büyüten, zenginleştiren, zevk duygusunun filizlenmesini, çiçek vermesini sağlayan sanatları uygulanan yerlerde tek tek ve geçmişe yönelik özlem dolu anılarıyla gülümseyerek anlatırken ben her heykelin, her resmin anlamını çözmeye, detayları gözden kaçırmamaya çalışıyordum.

Ben de heyecan ve hayranlık birbirlerini çekiştirip ön sırayı kapmaya çalışırlarken nisan ayında yuvalarını bekleyen, alanlarının sınırlarını belirleyen kuşların ötüşleri bana huzur veren Demis Roussos’nun sesini kulaklarıma taşıyorlardı. Yüzey, hacim, mekân sanatları deryası olan bu şehir, bu güzelliği kucaklayan parklarıyla, ormanlarıyla “beni örnek al, memleketinde de uygulanabilir, niye olmasın?” ıslığını kulaklarıma doğru itekliyordu. O itekledikçe ben kendisine doğru yaklaşıyordum. Ben bu şehri güzel sanatların merkezlerinden biri olarak kabul ettim. Çünkü o kendisini kabul ettirdi.

II. Dünya Savaşı’na kadar Çekoslovakya Alman ve Yahudileri tarafından yaşanılan bu şehir de marangozluk, demircilik, dülgerlik mesleklerinde uzmanlaşan insanların güzel sanatlara yönelik yetenekleri her biri bir anıt olan binalarda sergileniyor. Onlar el işlerini ruh ve duygu dünyalarıyla harmanlayıp, besleyip kendi cennetlerini oluşturmuşlar. Zevk alarak çalışmış, eserlerini seyretmiş, seyirciler oluşmasına zemin hazırlamışlar. Bizler ülkelerini inşaya aday halklara da örnek kentler, yerleşim birimleri olarak bırakmışlar. Onlar, yaşanılan yer, yerleşiklerin yaşam tutkuları, güzel sanatlarla yaşamı hoş kılma, çevreyi pozitif enerji merkezlerine çevirme, doğa, eşya ve canlılar arasındaki uyumu, dengeyi bozmama açısından da liderliği ellerinde tutmuşlar.

Bu şehirde çocuklarım ve Dr. Yekta arasındaki diyalog, bilgi sunma yarışı bana hoş anlar yaşattı. Özellikle askerlik, tarih, din ve siyaset alanında bilgi sahibi olan büyük oğlum Avrupa imparatorlukları, tek Tanrı’lı dinlerin bu topraklarda kök salmaya başlamaları konusunda bilgi kutusunu açıp düşüncelerini heyecanla ilmiklerken, kuş ötüşlerinin şemsiyeleri ve su şırıltılarından oluşan uyum arasında bizlere sunarken Dr. Yekta Çek Cumhuriyeti’nin geçmişini hatırlattı ve son 27 yıllık süreci bir tanık, yaşayan olarak konulara göre örneklemelerle bizlere aktarıyordu. Onlar bilgi tazelerken bir yandan da bazı konularda karşı çıkışlar, diretmeler yaşanıyordu. Doktorun “Sizin yaşadığınız şehir bunun yanında köy gibi kalıyor.” demesi üzerine büyük oğlum “İsviçre’de imparatorluk mirası yok. Dağlar bariyer oluşturmuşlar.

Yaşam çok zormuş. Oranında farklı zenginlikleri mevcut.”la cevap veriyor. Gece karanlığında, baharın sembolü gür bir yağmur altında Prag şehrine dönüyoruz.

Dr. Yekta kişilik olarak canlı bir kütüphane. Hemen her konuda değerlendirme yapabilecek kapasiteye, bilgi birikimine sahip. Beyinsel tembellikten çok uzak bir birey. Şakaları, iğnelemeleri, anlatımları dalgaların kumları dövüşleri, varlığı bütünleştirmeleri misali sürekli yer ve renk değiştirtiyor. Ben öğrencilik dönemini, sonrasını sormuyorum. Sorularımla rahatsız etmek istemiyor, özel ve mesleki yaşamının kapılarını çalmak istemiyorum. Misafirlik sürecinde oluşacak tanımayla, güvenle kendisinin açıklamalar yapmasını bekliyorum. Sınırlar içinde kalmayı tercih ediyorum.

Bireysel tanıma bir aşamaya vardıktan sonra Çekoslavakya’daki Gustáv Husák stalinist rejiminin Saddam Hüseyin karşıtı Güney Kürdistan’lı (Iraklı) Kürd öğrencileri Irak’a teslim etmeye başlaması üzerine Şubat 1975’de Prag’daki İsveç Büyükelçiliği’ni basarak büyükelçilik binasında yapılan açlık grevini organize eden iki Kürd öğrenciden biridir.

Güney Kürdistan içerikli siyasi faaliyetlerinden dolayı, Irak’ta Kürdlere yönelik uygulanan zulümlere karşı eylemci olması sebep olarak gösterilerek öğrenciliği bittiğinde Çekoslavak’ya dan çıkarıldığını, o tarihte oğlu Alan’ın bir buçuk yaşında olduğunu, Çekoslavakya Almanı olan eşinin Çekoslavak’ya dan çıkmasına izin verilmediğini, kendisinin girişinin yasaklandığını, diğer siyasi Kürd öğrencilerde yaşanılan “ailelerin parçalanması” gelişmesinin kendisine de yaşatıldığını, oğlu Alan’ın babasız büyüdüğünü açıkladı.

O konuştukça ben bu siyasal sistemin Kürdlere yönelik uygulamalara kayıtsız kalışlarını düşünmeye başladım. Irak rejimini protesto eden Kürdlere sınırdışı uygulaması, ailelerin bölünmesi….Kendisinin Fransa’da tanıştığı ikinci eşinin, kızı Zilhan’ın annesinin de Alman olduğunu, daha sonra Almanya’ya yerleştiğini açıkladı. Siyasal gelişmeler üzerine eski rejim yıkılmış geçiş süreci yaşanmaya başlanmıştır. O, 1989 Aralık ayında yeniden Çekoslovakya sınırlarından içeriye girebiliyor, oğlunu görebilme imkanına kavuşuyor.

Siyasal sistemin değişiminden sonra 1.1.1993’de ülkenin adı Çek Cumhuriyeti olur. Yeniden yaşamaya başladığı bu ülkede siyasal bir Kürd olarak, bir iş adamı olarak sıkıntı yaşamaya başlar. Eski rejim yıkılmış, yeni rejim tam anlamıyla oturmamıştır. Geçiş döneminde insanlar oluşan sele kapılmamak için çaba harcarlar. Geçmiş siyasal kimliklerini gizlemek zorunda kalırlar. Kapitalizmin at şahlandırmaya başladığı memlekette cadı avı misali Kominist düşünceye sahip insan avına çıkılır. Gizlemeyi başaran yaptırımlardan kendisini kurtarabilir. Dünün rejiminin kahramanları işsiz kalmaya, değersizleştirilmeye başlanırlar. Korku atını şahlandırır.

Siyasal sistemin değiştirildiği dönemde O bir doktor olmanın yanı sıra iş adamı olarak yaşamaya karar vermiştir. Beyin ve beden tembeli olmayan bu Amedlinin iş ilişkileri, kapasitesi Kürdlerin ekonomik anlamda gelişmemeleri, ticareti öğrenmemeleri, sermaye birikimi sağlamamaları için çaba harcayan T.C. yöneticilerini rahatsız eder. Canları alınacak “Kürd iş adamları” listesini hazırlatanlar sadece T.C. sınırları içindekileri değil, dışındakileri de tespit ettirirler. O da “tehlikeli kürd sermaye sahibi” listesinde bulunan isimler arasına alınır.

T.C. vatandaşı bir Çerkez kendisini öldürmekle görevlendirilir. Doktor iş yerinde infaz edilecektir. Plan uygulamaya konulur görevli kişi doktorun yanında çalışan doktorun bir yakınına yaklaşmaya onunla dost olmaya başlar. Süreç içinde iş randevu almaya kadar ilerler. Randevu alıp idare binasına gelen öldürme adayı odanın kapısında silah doğrultmaya başladığı anda orada bulunanlarca etkisiz hale getirilir. Doktor bilgi vermeye devam ederken “Bununla içiçe, bağlantılı olarak Çek polisi içinde görevli bir birime bağlı polislerce de bana yönelik olarak siyasal, ekonomik, psikolojik, fiziki şiddetler uygulandı.” açıklamasında da bulundu.

O geçmişini kısaca anlattıktan sonra son cümle olarak halen rahat olmadığını, sıkıntılarının devam ettiğini, can güvenliği bulunmadığını söyleyip “Çek Cumhuriyeti’nde hukuk halen gerekli olan yerine oturmadı” belirlemesinde bulundu. Ben kendisini dinlerken 1990 ve özellikle Turgut Özal’ın öldürülmesiyle başlatılan Kuzey Kürdistan’daki şiddeti, infazları, T.C. metropollerindeki aydın-entelektüel, iş adamı, gazeteci, avukat infazlarını düşünüyor ve yakından tanıdığım öldürülen insanların resimleriyle yüz yüze kalıyordum.

Oğlu Alan’ın yetim büyüdüğünü belirtmişti. Ya kızın Zilhan’la gereken dönemleri birlikte yaşayabildiniz mi sorum üzerine “hayır” cevabını verdi. O, rejim değişimi sürecinde özel olarak düzenlenen komplolarla “tehlikeli sermaye sahibi iş adamı” listesinde yer alan biri olarak Eylül 1994’de hapse atıldığını, Alman olan eşinin yoğun baskı altında kaldığını, baskılardan dolayı mesleğinden istifa ederek Berlin’e oradan da Fransa’ya geçtiğini, 1994-1997 yılları arasında tutuklu kaldığını, ceza evindeyken de boşanmak zorunda kaldıklarını açıkladı. 3 yaşında olan Zilhan’da babasız kalır.

Özel olarak görevlendirilen bir kişinin 21.1.2015’de evine girdiğini, kendisinin dışarda olduğunu, kendisini bekleyen katil adayının alkol sevici-müptela olduğunu ve evde bulunan alkollerden içmesi sonucu sarhoş olduğunu, kendisi eve döndüğünde bu kişinin iki tabanca ve bir hançerle kendisine doğru yöneldiğini, alkolün etkisinden dolayı amaçladığı eylemi gerçekleştiremediğini vurguladı. Bu kişinin daha öncede çok sayıda suç işlediğini, bu suçlardan dolayı gereken şekilde cezalandırılmadığını, Çek Cumhuriyeti’nin güvenlik birimlerinde yer alan bazı kesimlerce kullanıldığını ve korunduğunu vurguladı.

Kendisinin katil adayı ve onu yönlendirenler hakkında şikayetçi olup dava açtığını, bu konudaki davasının devam etmekte olduğunu, davanın tümüyle kendi aleyhine dönderildiğini, kendisini öldürmek amacıyla gelen kişinin değil, kendisinin cezalandırılmak istendiğini belirtti. Tanımadığım bir ülke, değişen siyasal sistem, geçiş süreci, oturmaya başlayan yeni bir rejim, rejimin yasaması, yürütmesi, yargısı, kolluk kuvvetleri, mahkemeleri, uygulamalar…O yaşadıklarını, kendisine yönelik uygulamaları, yapıla bilinecekleri açıkladıkça ben şaşkınlık geçiriyordum. Şaşkınlığım bizzat gelişmelere tanık olduğum 29 Nisan gecesi şahitliğe dönüştü.

Nasıl mı?

28 Nisan gecesi 21.05 civarlarında çalan zille Dr. Yekta’nın ses tonu yükselmeye başladı. “Tutuklamaya geldiler” dedi. Hızla inip dış kapıyı açmak için ilerledi. Ben şaşkınlık yaşamaya başladım ve hemen odalardan birine girip doktorun arkadaşı olan gazeteci bayana haber verdim. Tanımadığım bir üniforma içindeki kişiler ikinci kapıdan içeri girmişlerdi. Dr. Yekta önleyici tedbir olarak yalnız olmadığının anlaşılması için aşağıdan yukarıya doğru bana seslendiğinde kendisini cevaplayıp, telefonda konuşmaya devam ederek aşağı indim. Gelen tim mensuplarından bir kesimi aşağıda beklerken üçü hızla üst kata çıktılar. Ben ve doktor da merdivenleri koşar adım çıktık. Bayanla konuşmaya devam ediyordum ve telefonu polis şefi olduğunu fark ettiğim kişiye doğru uzattım. Gazeteci bayanın polislerle konuşmasını sağladım. Almaya gelenler beni görmüş, umursamaz tavrımı izlemiş ve şaşkınlıklarını da gizlemeye çalışıyorlardı.

Niye mi?

Çünkü onlar doktorun evde yalnız olduğunu düşünüyorlardı. Benim orada olmamla istedikleri şekilde davranamayacaklardı, plan bozulmuştu. Hem ordaydım hem doktorun arkadaşı bayanı, çek bir gazeteciyi haberdar etmiştim. Dr. Yekta’nın evi Prag şehrine 20 km. uzaklıkta ve ormanlık bir alanda. Doktor orada bulunan evinde yalnız yaşıyor. Bizim arabamız bahçedeydi. Perşembe günü öğleden sonra araba bahçede görülmemişti. İsviçre’ye gidilmişti. Cuma günü bende işlerimle uğraşmış ve evden çıkmamıştım, görülmemiştim. Evde bulunan dinleyici cihazlardan birisini dinleyici olduğunu anlamadan çöpe atmış, diğerini de doktorun tanıması sonucu alıp incelemiş, pillerini çıkarmış devre dışı bırakmıştık, ev dinlenemiyordu. Perdeler çekili içerisi görülmüyordu. Doktorun yalnız olduğundan eminlerdi. Kendisini alıp götürecekler hiç kimse bu gelişmeden haberdar olmayacaktı.

Niye gece karanlığında geldiler?

Şehirden uzak ormanlık alanda, yakın komşu olmayan bir yerde, karanlık ortamda, evde veya ev dışında zehirleme yapılabilinir, bir kalp krizi geçirmesi sağlanabilinir, yol kenarına terk edilecek aracında kriz geçirmiş olarak bulunabilinirdi. Kim, hangi tanıklarla neyi ispat edebilirdi? Gece karanlığı geride tanık ve iz bırakmadan faaliyet göstermek için en uygun ortamdı. Ki doktor bu tarz sıradan izsiz öldürülmeler üzerine kendisinin daha önce uyarıcı makaleler yazdığını, “İfade” adlı kitabında da konuya yer verdiğini açıkladı.

Çekya da mahkemeye gitmeyene yönelik işlemler nasıl yapılıyor?

Çek Cumhuriyeti Suriye, Mısır, Somali değil. Avrupa şartlarında normal olmayan bir gelişti. Daha önce de 1 kez mahkemelere çağrılan doktor işleyişi biliyor. Görevli kendisini arıyor, randevu alıyor, mahkeme binasına gidip mahkemeye çağrı metnini alıyor. Bu kez durum çok farklıydı. Komandolar görevlendirilmişler, bazıları bahçe duvarını aşarak içeri girmişler, bazıları dışarda beklemişlerdi. Sadece üstünü değiştirmesine müsaade edildi.

Ben doktorun bayan arkadaşının polislerle yaptığı konuşmadan sonra telefonu kapattım. Polislerden biri bana kartını göstererek “Kriminal polis” dedi ve benim kimlik kartımı istedi. Odaya dönüp pasaportumu alıp getirip eline verdim. Onlar kimlik bilgilerimi kaydederlerken ben mesleğimi açıkladım. Prag’da bahar serin değil soğuk geçiyor. Doktora kalın giyinmesini tavsiye ettikten sonra polisleri izlemeye aldım. “Kriminal polis” diyen kişi kütüphane bulunan odanın kapısından hızla içeriye doğru yöneldi. Ben de peşi sıra kendisini izlemeye aldım.

Birkaç gün önce dinleyici “böcek” cihazı bulduğumuz tarafa doğru dikkatle bakıyordu. O bakış bana merakın nedenini hatırlattı. Dinleyiciyi bulmuş, yerleştirildiği yerden çıkarmış, açmış, pillerini kenara koymuş, bilgi göndermesini engellemiştik. O kişiyse bir bileni, belki de yerleştiren olarak göz atıyordu. Dinleyiciyi bulduğumuzda doktor “Polisler gelip buralarda beklediklerinde, dolaştıklarında ben resimlerini çekiyordum. Oysa dinleyici içerdeymiş. Onlar ona yönelik görevlerini yapıyormuşlar.” demişti.

Doktor hızla giyinmişti, salona geldi ve gözlerimin önünde elleri kelepçelendi. Ellere vurulan kelepçe Kürd onurunun, dik duruşunun, kurumayan özgürlük çiçekleri serpiştiricisinin, sürekli filiz veren ağacın köküne tuzlu ayran dökmeye benziyordu. İçimde oluşan tepkiyi, sorularımı, his dünyamı perdeleyerek onları izliyor, amaçlar ve bedeller, bilinçli tutkular ve sonuçlar, halkı ateş çemberinde yaşayan cesur yüreklere reva görülenler, yaşadık, yaşıyoruz, yaşayacağız dedim. Tutkularımızın gerçeğe dönüşmemeleri için maaşlı olarak bizlere karşı caydırıcı güç olmayı görev kabul eden, Kürd “dînemê”lerden rahatsız olanların kelepçelerinin yetenekli vücudun bileklerine takılışlarına şahidim, gözlerimi ayıramıyorum diyerek zaman kaybetmeden yapmam gerekenleri düşünüyordum.

İngilizce görevi devr aldı ve dillerini bilmediğim polislere doktoru nereye götürüyorsunuz sorusunu sorup, merkezinizin adresini verir misiniz isteminde bulundum. Gerçekleştirdiğim telefon konuşması sonucu kendilerinin evde oldukları anlaşılmıştı. Gizlenme imkanı yoktu, itiraz edemediler. İsteğim kabul gördü. Pasaportumu inceleyen kişi adresi yazıp bana doğru uzattı. Ben uygulamayı izleyen bir Kürd olarak gözlerimin önünde hareket eden kısacık bedene, kalın bileklere, 11 yaşındaki bir çocuğun ellerine sahip olan o parmakların hünerlerinden, o beynin üretiminden rahatsız, tedirgin olan karar vericilerin felsefelerinden tümüyle rahatsız olmaya başladım.

“Bedenimi hücrenize tıkayabilirsiniz ya ruhumu ve düşüncemi nasıl esir alabileceksiniz? Buna gücünüz yetmez. Herşey halkımın da diğer halklar gibi devlet sahibi olabilmesi için.” diyen insanlarımızın haykırışları, oğlunun cansız bedeni Kasaplar deresine “Newala qeseban” doğru sürüklenen Kürd ananın karnına vurarak “10 Metin daha doğuracağım” kararlılığı, cesareti, Amerika kıtası yerlilerinin işgalci beyaz adma “Güneşi, suyu, havayı nasıl satın alabilirsiniz?” Diyen görüntüleri birbirlerine halkalandılar.

Bu insana, kelepçe takılan Kürd bilgesine yönelik ağıtımı, baş eğmeyen “Diarbekir Keko” suna “dînemêr”ine yönelik direniş parçamı içimde yazmaya başladım. Ey halkım, ey insanım dünyanın en zeki, en becerikli, yetenekli, onurlu, dürüst, paylaşımcı, sosyal, suçsuz, mazlumların koruyucusu, kollayıcısı, öğretici ışığı, eğitici gönüllüsü de olsan devletsiz kaldığın sürece hırpalanacak, aşağılanacak, itilip kakılacak, sürüklenecek, hisleri doyurulmadığı için, normal çocukluk, gençlik süreçleri yaşamadığı için aşağılık duyguları içinde kıvranıp kurban arayan, eziyet etmekten, itip kakmaktan zevk alan, insani değerlerden uzak şekillenen, boğalara ok saplamak için gün sayan düşünce yoksullarının hedeflerinden kurtulamayacaksın.

Ne kadar zeki, ne kadar yetenekli, ne kadar üretici, ne kadar insancıl, ne kadar şiddet karşıtı olursan ol değersiz, kimliksiz “ayak altı” insan muamelesi görmeye devam edeceksin, efendi değil köle muamelesine layık görüleceksin kelimelerini zincirleyip 400 metre karelik evin duvarlarına doğru savurdum.

İnsansız evde duvarda asılı duran Kürdistan bayrağıyla göz göze geldim.

Doktor merdivenlerden inerken, bahçe kapısından çıkana kadar istemlerini son derece içten ve duyacağım ses tonuyla bana anlatmaya, açıklamaya, yapmamı beklediği işleri izah etmeye devam etti. Biz Kürdistan adlı damarlarla beslenen ağacın farklı yönlerde meyve sunabilen dallarıydık. Bir ulusun aynı lehçe ve farklı dini anlayışlarına sahip insanlarının evlatları, aynı siyasi, ekonomik, sosyal amaçların sahipleriydik. Koçkıri’den Farqin’e, oralardan İsviçre ve Çek Cumhuriyeti’ne doğru ilerlemiş, amaçlarından dolayı sürgün yaşamlara mecbur olmuş bedel ödeyen “dînemêr, dînejin”larıydık.

Ben aynı kimlikleri, amaçları paylaşan, ortak hedefleri olan, eğilmeyen kişiliğini önemseyen, halkının kalkanı olan yönünü destekleyen, savaşçı yanına gülümseyerek bakan, pozitif berraklıkta yüzmesini alkışlayan, bağımsızlık halayında yan yana zılgıt çeken, siyah derili olupta beyaz maske takmayan, sorumluluklardan, görevlerden kaçış için bahaneler aramayan bu bilenimin “Halkım insana yaraşır muamelelere layık. Ruhum özgür topraklarımda yer değiştirmeli” cümlesini evetleyen biriydim ve tek tanık olarak o anda oradaydım. Gözaltı, kelepçe, üniformalarla evlere giriş bizlere yabancı görüntüler değillerdi. Sıradanlaşan günlük yaşamların alerjik biberleriydiler.

Işıklar evden uzaklaştığında telefonumun kapağını kaldırıp bir gün önce balkonunda soğuk rüzgârın sarmaladığı çam kokularını koklarken, kuşların konçertolarını dinlerken kahvesini yudumlayarak anlattığı geçmişini hatırlayıp düşünmeye başladım. Yakın arkadaşı Çek bayanı yeniden arayıp, yazılan adresi fotoğraflayıp kendisine gönderdim. Avukatı ve Çek basınını haberdar etmesini istedim. Çok az İngilizce bilen bayanla dil sorunu yaşıyorduk. Bir yakınımı arayıp o bayanla kontak kurmasını Almanca dilinde isteklerimi aktarmasını sağladım. Diğer yandan farklı ülkelerde yaşayan meslekten iki Kürdü aradım. Kürd medya elemanlarının durumdan haberdar edilmelerini, bazı kişilerin iletişim adreslerinin verilmesini rica edip, doktorun Almanya vatandaşı olmasından dolayı alman yetkililerin de bilgilendirilmelerini talep ettim. Zamanla yarışıyordum.

Bir yandan ben bir yandan bir yakınım telefon ve e-maillerle haber ulaştırma, bilgi alma işlemleriyle uğraştık. Konuşmalarım, yazışmalarım devam ederken saat 24’e doğru hızla çalan dış kapının sesiyle bilgisayarımdan uzaklaştım. Balkona çıktığımda polislerin arasında bulunan doktoru gördüm. Kendisi evin kapısını açmamı istedi. Aşağı indim, hızla içeri girdiler ve iki kişi üst kata çıktılar. Bu kelepçeli getiriliş beni şaşırttı. Şimdimi arama yapacaklar sorusuyla onları izlemeye başladım. Doktor benden telefonunu, ilaçlarını istedi. İlaçları yerleştirmiş olduğum kutuyu uzattım.

Telefonu ararken biryandan da kendisiyle konuşuyordum. Avukatlarından birinin telefon numarasını, Kamışlo’dan olup doktorun kendisine master yapma olanağı sunduğu, 2 yıl doktorla birlikte kalan Kürd gencinin iletişim numarasını, kızının kimlik bilgilerini aldım. Psikolojik destek olacağını, geceyi daha rahat geçirme olanağı sağlayacağını bildiğim içim Doktora Kürd medyasını ve Prag’da yaşayan arkadaşını durumdan haberdar ettiğimi açıkladım. Gülümseyen gözlerle bana cevap verdi.

Kendisine konu nedir, bunlar niye geldiler, niye kelepçelendiniz sorularını sordum.

Kendisini öldürmek isteyen kişi hakkında dava açtığını, davanın aleyhine çevrildiğini, kendisinin suçlu muamelesi gördüğünü açıkladı. Hastanede yattığı için mahkemeye gidemediğini, doktor raporlarını hakime, mahkeme başkanına ve mahkeme idare müdüresine yattığı hastane odasından e-maillerle ilettiğini buna rağmen gitmeyişinin gerekçe gösterilerek gözaltı kararının alınmış olduğunu bu uygulamaya tabii tutulduğunu belirtti. Bu açıklama beni hem şaşırttı hem de rahatlatmaya yetti.

Bir Avrupa ülkesinde “Kriminal polis” o ülkede mal mülk sahibi olan, kaçma imkanı sıfır olan tanınmış bir Kürd şahsiyetini kelepçeleyerek mahkemeye götürmek için baskın yapmıştı!? Dr. Yekta Prag’dan kaçma istemi olan birisi değildi. 2 avukat tarafından savunuluyordu. Evinin basılması, kelepçelenerek götürülmesi gereken bir ölüm sevici, insanlık veya savaş suçları işlemiş her an kaçma ihtimali olan bir zanlı ya da suçlu değildi. Görüntü beni rahatsız etmeye devam etti. Ah devletsizlik demeye devam ettim.

O evinin, arabalarının, özel eşyalarının anahtarlarını bana teslim edip, isteklerini, beklentilerini yeniden sıralayarak, vurgulayarak elleri kelepçeli olarak evden çıkarılmayı beklerken gözlerime bakıyordu. Polislerin arasında olan kendisine tebessümle bakıp, yaklaşıp üç kez öptüm ve sorun yok, rahat ol, yoldaşım yanındayım dedim. Dış kapıya doğru götürülürken yalnız değilsin, yalnız kalmayacaksın, gereken her şey yapılacak emin olmalısını özellikle ekledim.

Ne kadar tutabilirler soruma “Ne olacağını ne yapacaklarını bilmiyorum, bu ülkede hukuk yok, halen yerleşmiş değil. Daha öncede iftiraya uğradım, 2,5 yıl yatırdılar. Uzun süre tutabilirler, kısa sürede de bırakabilirler. Beni hedefe koyan bu ülkede bulunan T.C.yle bağlantılı özel bir güç.” Açıklamasını ekledi. Bir yandan onunla konuşurken diğer yandan Kürd cesur yürek olmanın bedeli topraklarımızda da Avrupa ülkelerinde de kelepçedir. Yaşadık, yaşıyoruz, öyle görünüyor ki yaşamaya devam edeceğizle devam ettim.

Doktor niye eve getirildi ve ilaçlarını almasına izin verildi?

Bayan arkadaşı doktorun değişik sivil mesleklerin doruklarına yerleşmiş, oralarda görev yapan arkadaşlarına onun götürüldüğü merkezin telefon numarasını ulaştırmış, onlarda orayı aramaya başlamış ve kendisiyle ilgili bilgi istemeye başlamışlardı. Bu aramalar sonucu rahatlıkla yenebilecek bir lokma olmadığına karar verip, eve getirip ilaçlarını almasına müsaade etmişlerdi. Doktor yeniden kelepçeli olarak götürüldü. Bense ey halkım kendi cesur yüreklerini korumalı, en uzun süre verimli kalabilmeleri için gerekeni yapabilmelisin. Cesur yüreklerin korkutulmaya, sindirilmeye çalışılıyor, kendilerine bedel ödettiriliyor sen de etkileri en aza indirmelisin, Paris 9 Ocak 2013 çift devletli cinayeti unutma cümleleriyle daha rahat bir şekilde içeriye girip yeniden bilgisayarımın başına dönüp e-mailler ve telefonla bilgi aktarmaya devam ettim.

En azından gözaltıyla ilgili bilgi sahibi olabilmiştim. Kendisini içerde tutabilecekleri süre ve kendisinin yapılmasını istediği işler beni düşündürmeye devam ediyorlardı. Ben Prag’a ilk kez gelmiş bir yabancıydım. Bilmediğim bir dil, tanımadığım insanlar…Ertesi sabah gelen bir mesajla avukatının durumdan haberdar olduğunu öğrendim. Yapmam gereken şeylerin listesini yapmaya çalışırken saat 10 civarında telefonumun çalmasıyla mahkemeye çıkarıldığını ve serbest bırakıldığını öğrendim.

Kendisinin korumaya aldığı, okuttuğu Kamışlo’lu gençle gece görüşmüş ve eve gelmesini istemiştim. O da eve varmıştı. Birlikte Prag merkeze gidip doktoru karşıladığımızda fazlasıyla yorgun olduğunu gördük. Çek gazeteci arkadaşı mahkeme salonuna gitmiş, her konuda kefil olmaya hazır olduğunu belirtmişti ve yanında bekliyordu. Birlikte eve doğru dönerken doktor götürüldüğü merkezlerden, hücrede geçen saatlerden bahsetti. Eve vardığımızda bilgisayarını açıp Kürd medyasında yer alan haberleri, facebook sayfalarındaki değerlendirmeleri, kendisini tanıyanların yaptıkları yorumları okumaya başlayınca 12 saat boyunca kendisine yaşatılanların etkilerinin yüzünde oluşturduğu yorgunluk desenlerinin silindiklerini, gözlerindeki ışıldamanın yeniden doruğa doğru tırmanışa geçtiğini izlemeye başladım. Zehirin panzehiri dayanışma, sevgi, emeğinin değerini bilen, kendisinin mücadelesini onaylayan, benimseyen sayfalara pozitif hislerle nakışlanan cümlelerdi.

O gözaltına alınmadan 1 hafta önce 8-9 ay önce facebook sayfasına yerleştirdiği İran’daki idamları anlatan bir karikatür neden gösterilerek 1 ay facebook kullanamama cezası alması sağlandı. Bahçede bulunan İsviçre plakalı araç gitmişti. Evde kimsenin olmadığı, kendisinin yalnız olduğu düşünülerek 21 Nisan da verilen karardan bir hafta sonra cuma akşamı gözaltına alınmıştı. 1 Mayıs da tatildi, dört gece hücrede tutma olanağı doğuyordu.

Bu insanın sürekli huzursuz, rahatsız edilmesinin, evine böcek yerleştirilmesinin, hücrelere atılmasının, hapsedilmesinin, iftira kampanyalarının mağduru olmasının, enerjisini, zamanının iftiraları çürütmek için geçirmesinin, suçsuzluğunu ispatlamak için büyük boyutlu harcamalar yapmasının gerçek nedenlerini doktorun 29.4.2017 tarihli aşağıdaki anlatımlar ortaya koyuyor.

Dr. Uzunoğlu Eylül 2015’de Nesrin Abdullah’ın Çek Cumhuriyeti’nde düzenlenen Orta Avrupa Güvenlik toplantısına davet edilmesini, vize alınmasını sağlamış ve 2 gün yetmişin üzerinde NATO generalleriyle Rojava ve Kürdistan sorununu karşılıklı tartışılmasını sağlamıştır. Bu toplantı Rojava’lıların yani YPG, YPJ’nin NATO generalleriyle ilk temasları ve Pentagon YPG, YPJ ilişkisinin bu günkü düzeye varmasının başlangıcıdır. Bu ziyaret sırasında Nesrin Abdullah Çek Cumhuriyeti’nin bütün devlet kurumları tarafından kabul edilip (İçişleri, milli savunma vb.) aynı zamanda Çek parlamentosunun bütün partilerinin fraksiyonlarıyla görüştürülmüştür.

Orta Avrupa’nın en ünlü hanedanlığının başı ve aynı zamanda Çek Cumhuriyeti’nin muhalefet partisinin başkanı, HRW Helsinki İzleme Komitesinin kurucusu olan kişiyle makamında yapılacak görüşmeye gidildiğinde, T.C. Prag Büyükelçisi o makamın kapısında şahsen Dr. Yekta’nın ve N. Abdullah’ın o makama girişlerini engellemek için jandarma gibi kapıda beklerken görülür.Dr. Yekta eliyle onu itekleyerek N. Abdullah’la o makamın kapısından içeri girebilir.

2015 yılında Bağdat’ın çıkardığı çok büyük boyutlu sorunlar aşılarak Başur’a en fazla mühimmat Çek Cumhuriyeti’nden gönderilir. Çek Cumhuriyeti 10.000.000 nüfusuyla 2015 yılında Kürdistan’a en fazla askeri mühimmat gönderen ülke olmuştur.

Aynı yılda Mesrur Barzani Çekya da ağırlanır. 2016’nın yardım kapsamını görüşebilmek için Dr. Uzunoğlu Kürdistan parlamentosundan bir delegasyonu 20 Aralık 2015’de Çekya ya davet ettirir. Tahminleri aşan boyutta siyasi ve askeri şahsiyetlerle görüşmelerden sonra 2016’nın Kürdistan’a yardım kapsamı sabitleştirilir. 21 Aralık 2015’de Çek Cumhurbaşkanlığı’na yapılan saygı ziyaretinden sonra Dr. Uzunoğlu cumhurbaşkanlığı sarayı önünde dün gece kendisini tutuklayan aynı polislerce yani “kriminal polis” Kürd delegasyon heyetini gözleri önünde kaçırılır. Devam eden saatlerde Çek Cumhuriyeti’nin parlamento savunma komisyonuyla görüşülecektir.

Doktorun bu olayda zarar görmeden yani öldürülmeden kurtulmasını sağlayan olanak şanssa uluslararası diplomatik kurallara göre delegasyonla birlikte bulunan, eşlik eden Çek Cumhuriyeti Erbil/Hewler Başkonsolosluğu’nda görev alan bir kişinin olmasıdır. O kişi olayı hemen Çek Cumhuriyeti’nin Bağdat Büyükelçisi’ne iletiyor. Ki o kişi Uzunoğlu’nun kadim bir dostudur ve zaman kaybetmeden harekete geçme becerisi gösterir. Bağdat’ın haberdar edilmesiyle Bağdat doğrudan Çek Dışişleri bakanını arıyor. Çek Dışişleri bakanı da içişleri bakanını arıyor. Polise yapılan müdahaleyle 9 saat alıkonulan ve Çek Cumhuriyeti sınırları içinde araba içinde gezdirilen Uzunoğlu Almanya sınırındaki bir kasabada arabadan atılır.

O, dostlarının yardımıyla yeniden Prag’daki Hilton oteline vardığında Kürd delegasyonu mensuplarının bavullarıyla oteli ve Çek Cumhuriyeti’ni terk etmek üzere olduklarını görür. Durumu, gelişmeyi onlara anlatarak saldırganların amaçlarına ulaşmamaları için programın devam ettirilmesi gerektiğini belirtip, Kürdistan için kapsamlı yardımın imzalanmasını sağlar. Yapılan tüm girişimlere, şikayetlere rağmen cumhurbaşkanının doğrudan olayın üstüne gitmesine rağmen Çek polis teşkilatı içinde yer alan bu gurup halen Uzunoğlu’na yönelik olarak girişimlerini, saldırılarını devam ettiriyor…Son gözaltı da bu girişimlerden biridir. Evde elleri kelepçelenerek götürülmek, 1 geceyi pis bir hücrede geçirmek.

29 Nisan günü nöbetçi olan deneyimli hâkim suçlamalara, belge olarak önüne sürülen dosyadaki kağıtlara bakınca başını ellerinin arasına alıp “Olamaz, bu nedenlerle mi gözaltına alındınız? diyerek tepki gösterip, avukatın savunma cümlelerini dinleyip, doktorun serbest kalmasına karar verip, kendisine “dava açma hakkınız var.” der.

Ismarlama siyasi savaşın mağduru olan bu Kürd:

— Yekîtîya Xandekarên Kurd Li Dinyayê beşa Ewrupa/Dünya Kürd Öğrenciler Birliği’nin Avrupa Birimi üyesidir.
–Sınır tanımayan doktorlar adlı silahlı çatışma, salgın hastalık, doğal afet durumlarında etkilenen, mahrum olan insanlara acil yardım hizmeti veren uluslararası bağımsız tıbbi insanı yardım kuruluşunun kurucularındandır.
–Kürd ve Çek PEN’lerinin üyesidir.
–Yaptığı çeviriler ve yazdıklarıyla 40 kitabın basılmasını sağlamış, makaleleriyle binlerce insanı aydınlatmış bir yazar ve çevirmendir.
–10 sene Çek Cumhuriyeti başbakanlığı yapmış, iki dönem de cumhurbaşkanlığı yapmış olan bir çekle ortak “Çek Cumhuriyeti’nin ekonomik perspektifleri” adlı kitabı yazma becerisi gösteren bir yetenektir.
–1994’den itibaren kendisine yaşatılanlardan, yapılanlardan yılmayıp, teslim olmayıp, gösterdiği dirençten, verdiği mücadeleden, medeni cesaretten dolayı Çek Cumhuriyeti’nde “Harta 77” adıyla dağıtılan ülkenin en prestijli ödülünü “František Kriegel» alan ilk yabancıdır.
–Siyasi sığınma başvurusunda bulunduğu Alman devletinin vatandaşıdır.
–Alman devletinin vatandaşı ve bütün bilinciyle, enerjisiyle, zamanıyla, olanaklarıyla halkının yanında yer alan bir rêzan, kılavuz bir siyasetçidir.
–Ateş çemberi içine gitmekten çekinmeyen, Avrupalı siyasileri alıp Rojava’ya gidip durumu bizzat yerinde gören, gösterendir.
–“Kobani düştü düşecek.” diyenlere cevaben Kobani’ye gidip, Kobani’de direnişi örgütleyenleri Çek Cumhuriyeti’ne davet ettirip en üst makamların görevlileriyle yüz yüze görüştürendir.
-Kürdlerin Prag şehrindeki tek kişilik orduları, medya aracılığıyla doğrudan bilgilendirmeyi üstlenen bilgisayarlı savaşçısıdır.

Doktorun şahsında biz Kürdlerin çıkarmamız gereken ders:

O kelepçe sadece Dr.Yekta adlı Kürd’e takılmadı. Kürd halkına takılmıştır. Çünkü ulusal kurtuluş amaçlı, bağımsızlık içerikli çabalar harcayan bu insan sahip olduğu özgürlük tutkusunun bedelini ödemiştir, ödemektedir. Avrupa ülkelerinde yaşayan her Kürd yurtseveri aynı sonuçları yaşamaya hazır bir adaydır. Ki geçmişte onlarca kişi aynı şekilde bedeller ödediler, halen hapis yatanlar mevcutlar.

Kürdün devleti olmadığı sürece, bir devlet şemsiyesi altında yaşamadığı sürece, ulusal kurum ve kuruluşlarınca hakları savunulmadığı sürece Kürd sahiplenilemeyecek, kollanamayacak, korunamayacaktır. Kürd bağımsızlığı karşıtı kişi ve kurumların mensuplarınca rahatça ezilebilinecek, etkisiz hale getirilecek, hücrelere tıkılacak canlı olarak görülecektir. Bir devlet tarafından korunan vatandaş kolayca bir başka devletin görevlisinin aşağılayıcı uygulamalarına maruz kalmıyor. Devlet bariyer, koruyucu kalkan ve zırhtır.

Devletsiz Kürd damarlarından beslenemeyen bir ağaç gibi kurumaya, üretim dışı kalmaya, güçlü bir rüzgarda baş aşağı olmaya mahkumdur. Bireysel direnişler çok fazla dayanıklık, direnç, enerji, zaman, maddi güç istiyorlar.

O, Kürdistan bağımsız devletinin vatandaşı bir Kürd olsaydı Kürdlerce emeğinin, çabalarının, geçmişinin, amaçlarının değeri bilinerek korumaya alınır, ödüllendirilirdi. Olmadığı içinde bu düzeyde kabiliyet sahibi, üretici, uluslararası alanda son derece verimli bir Kürd şahsiyeti, kabına sığmayan dahiyane beyin, yüreği halk sevgisiyle çırpınan Diarbekirli bir davetle mahkemeye çağrılma yerine evinde elleri kelepçelenerek götürülüyor ve hücreye atılarak psikolojik ve fiziki uygulamaya maruz kalıyor. Ismarlama siyasi davaların kelepçeli mağduru yapılıyor.

Kürdlere çağrı:

17 yaşında Avrupa ülkelerinde yaşamaya başlayan, kariyer sahibi olan, Kürd ulusunun tanınması, yüzyıla göre gelişme sağlaması için yıllarını veren bu insanımız için kürd medyası sayfalarını açmalı.

Haziran ayının son günlerine ertelenen mahkeme gününde yalnız bırakılmamalı.

Yaşanılan, bulunulan ülkelerin medyalarına yönelik bilgilendirme yapılmalı.

Dr.Yekta Uzunoğlu niye hedef alındı?

BENIM ANNEM

Çok genç yaşta Fransa Kürd Enstitüsünün ve Almanya Kürd Enstitülerinin ortak kurucusudur. Tıp doktoru olarak Almanya’da Kürd halkını korumuştur.

Zeki olup parasal imkanları olmadığı için okuyamayan Kürd gençlerini Çek Cumhuriyeti’nde getirip okutmuş, okutmaya devam etmektedir.

Rojava yerle bir edilirken evinde oturup seyirci olmamış, Kobani’ye gidip direnişde yer alanlarla yan yana durmayı başarmıştır.

Rojava direnişinde yer alan Kürd güçlerinin temsilcilerini Çek Cumhuriyeti’ne davet ettirip diplomasi faaliyetlerinin sağlanmasını başarmıştır.

Çek basın mensuplarından bir gurubu Kürdistan’a götürüp gerçekleri yerlerinde görmelerini sağlamıştır.

Rojava’nın ihtiyacı olan malzemelerin bu ülkeden gönderilmelerini sağlamıştır.

Kürdistan dışında yaşayan Kürd entelektüellerinin gövdeyle bütünleşmesine, gövdeyi beslemesine karşı olanlar onu korkutup sindirme, teslim alma faaliyetlerini kesintisiz devam ettiriler. Kürd izolasyonunun-yalnızlaştırmasının devamını sağlamak isteyenler, geçmişde Kürdün sesini boğanlar halkaları kıran, delen Kürdleri vurulacak hedeflere yerleştiriyorlar. Savaş mağduru yaptığı Kürdü yıkımla, yakmakla, açlıkla, salgın hastalıkla teslim alma proğramları yapanlar bu proğramların başarısız kılınmalarına tahammül edemiyorlar.

Kendi ulusunun mensupları için insani yardım seferberliği yapan sınır tanımayan doktorların kurucularından olan Kürdü, ölüm oranlarını azaltmayı hedefleyen bu insanımızı üretim dışı bırakmak için kiralık elleri devreye koyuyorlar. Dr. Yekta’nın faaliyetleri, amaçları Kürdleri mezara gömdüklerini, asimile etmeyi başardıklarını düşünenlerin onun fermanını yazmaları, evine öldürme görevlisi göndermeleri için yeterli nedenleri oluşturmaktadırlar.

Kendisinin isimlendirmesiyle “Çek derin devleti”nin kendisine yaşattıklarını “İfade” adlı kitabında toplar ve yayınlar.

Almanca da yayınlanan “İfade”nin kapağı.

Gelişmeleri, kendisine yönelik uygulamaları açıklayan Uzunoğlu’nun bizzat kaleme aldığı yazılar Ocak 2017’de “İslamistlerin Çekya’daki Troya atı” adlı diğer kitabında toplanır ve çekçe yayınlanır.

Şubat 1975’de 22 yaşında bir genç olarak Prag’daki İsveç Büyükelçiliği’ni basmıştı.Prag şehrindeki İsveç büyükelçiliği binası.

 

Prag şehrinden bir kesim.

Kürdistan parlamentosundan bir delegasyonu 20 Aralık 2015’de Çekya da.

Bu resim çekildikten 2 dakika sonra doktor kaçırılır.

Yazıyı kaleme alan: Xanım Mılan

Seve Evin Çiçek
kocgiri.6.3.1921@gmail.com